Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

20 Temmuz 1974: Türkiye, Kıbrıs’ı işgal etmeye başladı

Türkiye, 20 Temmuz 1974'te "Barış harekâtı" adı altında Kıbrıs'a saldırdı. Adanın kuzey kısmı işgal edildi, bu bölgede yaşayan Rumlar öldürüldü veya güneye sürüldü

0 70

Türkiye, 20 Temmuz 1974’te “Barış harekâtı” adı altında Kıbrıs’a saldırdı. Adanın kuzey kısmı işgal edildi, bu bölgede yaşayan Rumlar öldürüldü veya güneye sürüldü. Sonra da dünyada Türkiye’den başka hiçbir devletin tanımadığı, zaten aslında Türkiye’nin bir vilayetinden başka bir şey olmayan bir kukla devlet kurdu. Türkiye, Kıbrıs’ın kuzey kısmını hâlâ işgal atında tutuyor.

1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Kıbrıs, 1878’e kadar bu devletin egemenliğinde kaldı. Bu tarihte ’93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşından sonra Osmanlı’nın ağır bir yenilgiye uğraması ve Rusya’nın fazla güçlenmesi nedeniyle, bu durumun düzeltilmesi için düzenlenen Berlin Konferansı’nda, kendisine yardım etmesi karşılığında rüşvet niteliğinde İngiltere’ye kiralandı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere adayı ilhak ettiğini açıkladı, Lozan Anlaşması’yla da bu olay tescillendi. Bu dönemde adada yaşayan Hıristiyanların sayısı Müslümanlardan fazlaydı ve Osmanlı topraklarında dayatılan milliyetçi düşüncelerden etkilenmediği için, Müslüman nüfus kendisine Türk demiyordu. 1933 yılında Rumlar İngiltere’nin sömürgeciliğine karşı ayaklanıp sömürge vali konağını yaktı. Ayaklanmanın bastırılmasında kullanılan kolluk güçlerini ise ayaklanma karşıtı ve artık kendisine Türk demeye başlamış olan Müslümanlar oluşturuyordu. İngilizler, adadaki varlıklarını sürdürebilmek için adada kaos ortamı yaratmak ve varlık sebeplerini haklı çıkartmak istiyorlardı.

Bundan ötürü, Kıbrıs’ta Britanya egemenliğine karşı mücadele büyüdükçe, İngiltere adadaki Türkleri örgütlemeye girişti. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK)’nun oluşturulması için önayak oldu. 1944’te Fazıl Küçük, Milli Türk Halk Partisi’ni kurdu. Böylece adada yaşayan iki etnik grup kutuplaştırıldı. Britanya egemenliğine karşı mücadelenin başını KKP (Kıbrıs Komünist Partisi) ve daha sonra onun legal oluşumu olan AKEL çekiyordu. AKEL, Stalin’in 2. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile yaptığı anlaşma nedeniyle “ulusların kendi kaderini” tayin hakkını bile savunamaz duruma geldiği için adadaki bağımsızlıkçı mücadeleye bir dönem ara verdi.

1950’li yıllara Kıbrıs’ın önemi giderek artmaya başladığında, Yunanistan “tarihsel ve milli bağları” öne sürerek adanın üzerinde hak iddia etmeye başladı. Türkiye ise bu talep karşısında İngiltere’yi destekledi ve İngiltere’nin adadaki hakimiyetini mutlak olarak nitelendirdi. Yunanistan “Kıbrıs’ın kendi kaderini tayin hakkı” için BM’ye başvurdu, ancak Kıbrıs burada da ada halkının kendi kaderini tayin etmesi aleyhine oy kullandı.

İngiltere, adadaki hakimiyetini sürdürmek için her iki etnik grubun içindeki milliyetçi oluşumları desteklemeye ve güçlendirmeye başladı. 1955 yılında Rumların arasında EOKA (Kıbrıs Savaşçıları Ulusal Örgütü) adı verilen bir yapılanma ortaya çıktı. Bu örgüt Türklere karşı provokatif eylemlere girişti. Aynı dönemde Türkiye’de buna paralel olarak 6-7 Eylül olayları yaşandı. Bu olaylar kendiliğinden çıkmış değildi. 6 Eylül 1955’te basında Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı haberleri üzerine, ellerinde kazma, sopa ve kürekler bulunan insanlar İstanbul’da Rumların dükkanlarına ve evlerine saldırtıldı. Olaylarda 3 kişi öldürüldü ve 30 kişi yaralandı. Bu saldırılar birkaç başıboş çetenin düzenleyebileceği nitelikte dağınık ve alelade değildi. Son derece örgütlü ve planlanmış bu vahşet, Özel Harp Dairesi tarafından planlanmış ve uygulamaya konmuştu.

1 Ağustos 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu ve eski sömürge savcı yardımcısı Rauf Denktaş, örgütün başına getirildi. Teşkilat, yayınladığı ilk bildiride Kıbrıslı Türklere “TMT talimatlarına mutlaka itaat edilmesi” emrini verdi. Bir yıl sonra EOKA geçici olarak durdurduğu eylemlerine devam kararı aldı ve saldırılarını arttırdı. TMT de boş durmuyordu. O da bir bildiri yayımlayarak tüm Rumlara karşı savaş ilanında bulundu. 1968 1 Mayısında, Rum ve Türk işçileri düzenledikleri bir mitingle sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı ortak mücadelenin gerekliliğine olan inançlarını dile getirdiler. Ancak EOKA ve TMT şiddet eylemlerini adına hareket ettiklerini iddia ettikleri taraftaki (Türk ya da Rum) sol görüşlü emekçilere yöneltti.

1960 yılında Zürih ve Londra antlaşmalarıyla bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti yaratıldı. Makarios adanın ilk cumhurbaşkanı oldu, Fazıl Küçük de yardımcılığına getirildi. Adadaki İngiliz askeri varlığına ise dokunulmadı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra iki etnik grup arasında yaşanan gerginlik azalacağına daha da arttı; Makarios Türkleri yönetimden dışlayınca, Türkiye bir kez daha “taksim” taleplerini dile getirmeye başladı. Türkiye, Kıbrıs’a müdahalede bulunacağının sinyallerini bu noktadan vermeye başlamıştı. ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964 tarihli bir mektupla Türkiye’yi “şiddetli bir dille” uyararak, böyle bir harekâtın karşısında olduklarını belirtti. Ancak Türkiye Kıbrıs’ta Türklere karşı artan şiddet gösterilerini bahane ederek Rumlara ait bölgeyi iki gün boyunca bombaladı. Bombalamanın ardından ne İngiltere ne de ABD tepki göstermemişti.
15 Temmuz 1974’te de Makarios rejimine karşı Sampson darbesi gerçekleştirildi. Adada durumların kötüye gittiği gerekçesiyle TBMM toplandı ve hükümete genel savaş açma yetkisi verdi. 14 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Dönemin “solcu” başbakanı Bülent Ecevit, milliyetçi söylemlerin en ağırlarını sarf ediyordu. Zaten Ecevit’in hükümeti sıkıyönetim bahanesiyle işçilerin en temel haklarını ellerinden almış; grev yasağı getirmişti. Yunanistan’daki albaylar cuntasının desteğiyle gerçekleşen sağcı Sampson darbesinden 5 gün sonra, 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye adaya garantörlük anlaşmasına dayanarak çıkarma yaptı.

Bu noktadan sonra Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye tarafından işgal edildi, KKTC adında kukla bir devlet kuruldu ve ada Türkiye’nin bütün kirli işlerinin yürütüldüğü bir suç merkezine dönüştürüldü. Ergenekon örgütünün eylemleri Kıbrıs’ta planlandı, yine Ergenekon örgütünün üyesi olarak yargılanan Türk Metal-İş Sendikası başkanı Mustafa Özbek’in adanın büyük kısmına el koyduğu anlaşıldı. Uluslararası uyuşturucu ve silah kaçakçıları Kıbrıs üzerinden örgütlendi.

Kıbrıs, bütün bu etkenlerin yanı sıra, Türkiye işçi sınıfına vatanseverlik zehrini zerk etmekte kullanılan güçlü bir araç olduğu için de TC egemenleri açısından vazgeçilmez öneme sahip. Dış ve iç güçlerin zaten Türkiye’yi bölüp parçalamak istediği, “yavru vatan” Kıbrıs’ın da “emperyalistler” tarafından yutulmaya çalışıldığı, tüm bunlara karşı “Türk halkının” yan yana, omuz omuza durması gerektiği anlatılarak işçi sınıfının bilinci bulandırılıyor. İşçilerin Türk-Rum vs. olarak bölünmesi ancak patronların işine yarar, bu yüzden Kıbrıs’ın işgaline karşı verilen mücadele, aynı zamanda patronlara karşı da verilen bir mücadeledir.

Kaynak