Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Devşirme Türkçülük, devşirme Türkler

Bu fotoğraf da gördüğünüz katillerin hiçbirisi Türk değil. Ama Türklük ve İslam söz konusu olduğunda en büyük Türkçü ve İslamcı kesiliyorlar milletin başına. Bu nasıl olur demeyin? Devşirme Türk bunlar. Devşirmelik bir Osmanlı ve Bizans sistemidir. Aynı zamanda derin bir ilişkidir, derin devlet ilişkisi.

0 2.676

Bayram Kaya l Avrupa FORUM 

Konuya girmeden devşirmeler üzerine birkaç önemli nokta:

1)- Agos gazetesinin Türkiye Ermenisi genel yayın yönetmeni Hrant Dink 19 Ocak 2007’de Rum kökenli Türkiye vatandaşı Ogün Samast adlı devşirme tarafından öldürüldü. Devletin ağırlık Noktalarında, Milli Güvenlik Strateji Belgesi adıyla alınan bir kararla, Hrant’ın katilleri devşirmeler, BBP adlı paravan olarak kullanılan bir partide eğitilmişler. Muhsin Yazıcı’nın deyimiyle,”birileri tarlayı sürmüş”.

2)- Hrant Dink, Alparslan Türkeş’in Ermeni kökenli olduğunu, (1915-18 yıllarındaki Ermeni Tehciri sırasında ailesinin öldüğünü) ve Kıbrıs’tan göç gelen bir çift tarafından evlat edinilen Sivaslı bir Ermeni yetimi olduğunu iddia edilmişti… (Bu iddiaya karşı ise Türkeş’in dedesinin Kayseri’den Abdülaziz tarafından Arazi anlaşmazlığı nedeniyle Kıbrıs’a sürgün edilen birisi olduğu iddia edildi. 1860’larda Abdülaziz’in Kayseri sürgünleri nedense Rumlardı, öyleyse Rum kökenli olmalı, ki bunu iddia edenler bu işin altını üstünü düşünmeden bir yalan uydurmuşlardı.)

3)- Alparslan Türkeş 1934 yılında İstanbul-Gebze-Tuzla’da bir adres gösterilerek Türk Vatandaşlığına geçer. Yanlış anlamadınız: Türkeş, 1934 yılında Türk vatandaşı olur. Burada büyük bir Ermeni yetimhanesi vardır. Hrant Dink de burada kalmış bir yetimdi. Türkeş’in Ermeni yetimi olduğunu bu yetimhanenin kayıtlarına dayanarak iddia eder. Ama bu iddia sonrası bu yetimhane ortadan kaldırıldı.

4)- Alparslan Türkeş ismi onun gerçek ismi değildir; Feyzullah ve Ali gibi en fazla çocukluk ismi olan ve yer değiştiren bir kişilik olarak görülür. Aslını unutturmak için bunu bir yöntem olarak seçmiş olabilirler.  Askeri Lise ve Harp Okulunda okutulan Türkeş 1948’ler de ABD’ye özel harp yani iç savaş eğitimi alması için 16 subay ile birlikte gönderilir. Bu 16 subay daha sonra kontrgerilla tartışmalarında ismi ön planda olan subaylardır.

5)- Munis Tekinalp (Moiz Kohen) en ünlü Türkçülerdendi, (devşirme Türkçü anlayın) ve Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş’i parlatan şahsiyetti.

6)- Osmanlı döneminin ilk Türkçüsü; fikirlerinden dolayı Çarlık Rusya’sında barınamayan Osmanlı’ya gelen, ama Osmanlıda da ”devrimci milliyetçi” fikirlerinden dolayı barındırılmayan Yusuf Akçura’dır, ki Türkçü düşüncelerini 1905’te Mısır’da yazdığı ”Üç Tarzı siyaset” adlı makalesinde açıklar: Osmanlıcılık, Yeni Osmanlıcılık ve İslamcılık akımları çökmüştür. Şimdi Türkçü fikirlerin zamanıdır ve Demokratik bir ulusal devlet yaratılmalıdır. Akçura, Rusya’da Lenin ile aynı mahallede yaşamış, arkadaşlığı olan aydın bir kişilik; bir Kazan Türkü idi. Devrimci-Demokratik Milliyetçiliğin ve Türkçülüğün temsilcisidir. Bu yüzden devşirmeler ve ırkçılar onu sevmedi, öldürmek istediler.

– Sonra Ziya Gökalp Türkçü fikirlere sarılır (1912) ama Gökalp devşirme bir Turancı idi; Yunan yalancı ideası Helenizm gibi anavatan ve öz vatan fikri olmayan hayali bir ”kızıl elma ve turan ülküsü” geliştirdi, İttihatçı ve Terakkicilerin (birlik ve ilerleme partisi) ideoloğu idi ve Turancılık edebiyatı Osmanlının çöküş edebiyatı oldu, Gökalp bir devşirme idi, ayakları ve kaynağı bu topraklarda değildi, ayaklar yere basmıyordu. Sonuçta devşirmelerin hayali turan ideolojisi Osmanlıyı çökertti.

7)- Bu fikirleri, 1905 doğumlu Nihal Atsız devraldı. Gümüşhane Midi kökenliydi ama en katı Türkçü fikirleri savunuyordu. Hitler’in anti Komünizm adlı ırkçı-faşist ideolojisinden çok etkilenmiş, Hitler ile duygusal-düşünsel bir yakınlık kurmuş, Hitler hayranı olmuştu; saçlarını bile Hitlerin kuaföründen çıkmış gibi kestiriyordu, ki Hitler yenilince aldığı sert eleştiriler konusunda, faşist olduğunu reddedecek, Türkçüyüm diyecekti. “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri” adlı makalesini yayınlayarak yer ve kült isimlerinin değiştirilmesinde ırkçı-yıkıcı rol oynadı. Türkiyat Mecmuası, Orhun ve Ötüken gibi bilinen tüm ırkçı dergiler ona aittir. Kafasında bir Türkçülük ideası vardı, öz vatan, ana vatan fikri dışında bir turan ideali savunuyordu, tıpkı yalancı Yunan ideası yani Platon’un yalancı ideası, mutlak idealizm gibi. Neredeydi bu turan veya Mutlak İdea? İdelerin Göğünde mi? Ama Atsız’ın, ”öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya” gibi turan dışı gerçekçi nesnel söylemleri de vardı, bu yüzden Sansaryan Han’da solcu Aydınlar ile aynı dönemde tabutluklar da kaldı. Irkçılık davasında yargılandı. M.Fuat Köprülü, Tahsin Banguoğlu, Ziya Karamuk, Orhan Şâik Gökyay, Pertev Nâilî Boratav, Nihad Sâmi Banarlı, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi araştırmacılar ile hocalık veya arkadaşlık ilişkisi vardı ama ırkçı fikirlere kaydıkça hepsinden ayrıldı. Başkurt Devrimi’nin önderleri ve türkçüler Zeki Velidi Togan ve Abdülkadir İnan gibi isimleri de nedense destekleme gereği duymuştu.

-Bu dönem yani 1945’ler ABD Emperyalizminin Türkiye’ye Marşal Yardımları ile Truman Askeri Doktrinini yani Sovyetlere karşı savaşı kabule zorladığı yıllardı: İçinde Alparslan Türkeş gibi önemli bir devşirmenin de olduğu 16 Subay ABD’ye Özel Harp yani iç savaş eğitimine gönderildi.

8)- Ama tam bu dönemde devşirilip Askeri Lise ve Harp Okulunda okutulan Türkeş, Atsız’ın yanına bilinçli olarak bir karanlık el tarafından sokulur. Irkçılık Davası hemen öncesinde olur bu. Atsız bundan sonra bütün enerjisini Türkeş’e karşı harcayacaktır. Zaten ileride bu karanlık el bu defa devşirme Devlet Bahçeli’yi Türkeş’in yanına yerleştirir. Durum aynen Kurtlar Vadisi’nde olduğu gibidir. Bölükbaşı’nın Partisi bunların hesaplaştığı alan olur. CKMP’nin 1965 Adana Kongresinde Türkeş, Atsız yanlılarına karşı kongreyi alır. Büyük çatışma çıkar. Türkeş İstanbul’a kadar öldürülmek için takip edilir ama yakalanamaz, çünkü karanlık bir el onu hep korumaktadır.

Atsız istese Türkeş’i bir kaşık su ile boğar ama başka büyük karanlık güçler devrededir. Atsızın attığı Türkçü temel üzerine devşirme Türkeş öyle görkemli İslamcı binalar kurar ki Atsız kahrından ölür. Ama bir farkla, Türkeş Atsızın Türkçü fikirlerini reddeder, Türk- İslam Sentezi fikrini geliştirir: Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız der. Bu söz, Türk İslam sentezi teorisinin özetidir. Atsız ise orduda iken Arap kökenli bir Türkiye subayına selam vermediği için ordudan atılmış bir ultra Türkçü isimdi; Türkeş ile Atsız çok farklı politik kişiliklerdir. 180 derece zıt düşünceleri vardır. Atsız, Abdülhamit, Halim Paşa ve M. Akif gibilerin ortaya attığı siyasi İslamcı ideolojiye ve Türkiye’nin islamcılaştırılmasına şiddetle karşı çıkmış ve bu ideolojik akımın karşısında dik durmuştur. Ve Türk-İslam sentezini savunan Ülkücüleri daima terslemiştir, ortak çalışmadan çıkarmıştır. Sadece Türkçülüğün savunucusu olmuştur. ”Ben ne faşistim ne demokratım. Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar gurura malik bir Türk’üm” demiştir”.

9)- Ama Türkçüler içinde Yusuf Akçura dışında demokratik milliyetçiliğe ve ulusçuluğa vurgu yapan olmamıştır. Akçura ileri görüşlüdür. Bu yüzden devşirme Türkçüler onu Büyük Ada’ya hapsetmiş, kendisine ölüm korkusu ve cehennem yaşatılmış ama savaşı kaybeden Osmanlı esirlerini kurtarmak için onu Rus Devrimi Lideri Lenin ile görüşmek ve esirleri almak için Rusya’ya göndermişler, başarılı şekilde esirler getirilmiştir.

10)- Devşirmeleri uzatabiliriz, sayıları öyle çok ki!!! Örnek mi? Mehmet Ağar: Elâzığ kökenli Ermeniler, Ağar ile akrabalık ilişkisi kurarlar. Tehcir sırasında bunun ailesini ittihatcı Celal Bayar koruyor. Ağar’ın babası Bayar’ın yanında C. Başkanlığı köşkünde çalışıyor. Ağar Köşkte doğuyor. İyi yetiştirilmiş bir İç savaş uzmanı, özel harbci. İç savaş için insan yetiştirilir demeyin, Türkiye bütçesi bu özel harbe gitti. Ayrıca Siyasal Bilimlerde Mahir Çayan ile birlikte öğrenci ve kendi deyimiyle Mahir Çayan ile futbol oynamış ama Çayan, Ağar’ı kendi çevresinden uzaklaştırıyor. Çayan o yıllarda Beşiktaş Gençlerde futbolcu aynı zamanda.

11)- Ağar sonraları Korkut Eken ile birlikte Türkiye’yi rayından çıkaran katliamlar ve uyuşturucu kaçakçılığı ile tanındı. Korkut Eken ise, ben Afyon Lisesi’nde okuduğum 70’li yıllarda, onun ismi gazetelerde Güney Doğu Anadolu MİT Bölge sorumlusu olarak parlatılırdı. O zamanlarda henüz Kürt hareketi yoktu ve Korkut Eken Kürt köylülerini yakalamış halde ya da askeri tatbikat altında askerlerin hayvancılık yapan Kürtlerin çadırlarını basan, dağıtan grubun en önünde gözükürdü. Dedim ya, Türkiye’yi rayından çıkaran insanların başında Eken ve Ağar gelir.  O yıllarda Afyon köylerinde de Jandarma baskısı vardı ve bu uygulamalar benim hep nefretimi çekerdi. Korkut Eken operasyonlarda ülkücüleri kullanan ilk devlet görevlilerindendi. Bunların başında Alaattin Çakıcı gelir. Aynı dönemde Ağar ise devşirme Süleyman Soyluyu devşirir.

Devşirme sistemi, amacı için herkesi kullanır, ama bir devşirme için görev kutsaldır ve yalnız bir başka devşirme ile çalışır. Son zamanlarda devşirme kültürü bütün topluma yaydılar, herkes devşirmelerin yalanları ile kandırılıyor, bunların başında da Yörük gençleri geliyor. Toplumda tarih bilinci öyle zayıflatıldı ki, Yörük internet siteleri, tamamı bu devşirme kültürü yayıyor. Bu konuda bir tartışmaya kendilerini kapatıyorlar ve devşirmelerin hegemonyası altına yatıyorlar.

12)- Alaattin Çakıcı ailesi daha Trabzon’da derin devlet ile ilişkide olan, doğru dürüst Türkçe konuşamayan, sonra İstanbul Gültepe’ye göç etmiş, Rum kökenli bir aile. 1960’lı /70’li yılların Gültepesi’nde aile epey bir araziye el koyar ve buradan elde ettiği rantı ticarete, kahvehaneye ve otele yatırarak sermaye olarak palazlanır. 1970’lerde gelişen devrimci hareket karşısında derin devlet uyuyan hücrelerini uyandırır ve Çakıcı ailesini devrimcilere karşı kullanır. Aile Gültepe’de ali kıran baş kesen kesilir milletin başına; haraç alma, insan kaçırma, tehdit sıradanlaşır. Ve Devrimci Sol Güçler Çakıcı’nın ailesini cezalandırır. Çakıcı o zaman tıfıl bir çocuktur. Ama yetiştirilip derin devletin önemli bir operasyonal unsuru olur. Katliam, adam kaçırma, uyuşturucu, kadın ticareti gibi tüm pis işlerin adamı olur. Derin devletin kendi İç çatışmalarında öldürülmek istenir ama Gladio onu hep korur.

Ben 2002 Kandıra F Tipi B blokta en arkada en dip hücrede tutuluyordum, Çakıcı Koridorun başında süngerli odada keyf çatıyordu. İlişkilerine de epey bir tanıklığım var. Ecevit hükümeti zamanında başbakan yardımcısı devşirme Bahçeli onu hapisten kurtardı, ama kirli mafya işlerden tekrar yakalandı. Bahçeli onu şimdi tekrar tahliye ettirdi. Şimdi onu derin devletin merkez komitesine aldılar. Bu fotoğraf onun fotoğrafı. Derin devlet girişeceği katliamların başına önce Sedat Peker’i getirmişti. Peker’de bir alevi devşirmesi idi ama o daha çok Avrasyacı gruba yakındı, Veli Küçük ile daha iyi anlaşıyordu, oysa şimdi su başlarını NATO-Gladio tekrar tutmuştu.  Bu yüzden onu sorunlu şekilde görevden alıp Çakıcı’yı yerleştirdiler. Sedat Peker can güvenliğim yok diye yurt dışına kaçtı.

Devşirme Türkçülüğün teorisini kim yaptı?

Kim bunlar? dediğimizde karşımıza büyük bir yanar döner, esfeli safiline inmiş, eli kanlı, vicdansız, ahlaksız, bozuk ve fersude tiplerden oluşan o bildik güruh çıkıyor. Ziya Gökalp, Alparslan Türkeş, Bahçeli, M. Ağar, S. Soylu, vb.leri. Hiçbirisi Türk değil. Ama hepsi birer ideolojik olarak aşırı ve ırkçı Türkçülüğü savunuyorlar. Neden?

1944 Irkçılık davasında baş sanık olan Midilli Nihal Atsız’ın Türkeş ile kavgası ilginçtir. Ermeni kökenli olan ama ailesi 1915 sonrası tehcirde yok olduğu için Müslümanlaşmış Rum bir ailede yetiştirilen, bütün devşirmeler gibi Türkle ilgili olması açısından ”Türkeş” soy ismi verilen Alparslan Türkeş yani 27 Mayıs’ın  şiddete aç, kana doymaz devşirme subayı Türkeş, CKMP içinde Nihal Atsız ve ekibini devirdiğinde, yaşlı Atsız şöyle demişti: ”Sen Türklüğü bitirmek ve Türkçüleri kovmak için içimize gönderildin”.

Peki Türkeş’i kim gönderdi?

Türkeş, bundan önce NATO’da görevlidir. Ona bu görevi NATO-Gladio vermiş olabilir mi? Mümkün. Çünkü yukarıda saydığım devşirmelerin hemen hepsi bugün Türkiye’de Gladio-NATO’cu klik olarak adlandırılıyorlar. Çünkü Türkeş bu yıllardan sonra, ABD’nin parasıyla Türkiye’de Komünizm ile mücadele adı altında sivil faşistlerden devşirip eğittiği, yarı resmi paramiliter komandolar ile Devrimci Gençleri katletmeye başladı. Ve Amerikan emperyalizmi adına çok önemli rol oynadı. Aynı zaman diliminde Said Nursi Komünizm ile Mücadele Derneklerini kurmuş, Amerikan Büyükelçiliği desteğiyle faaliyet yürütüyor, Fettullah Gülen gibi devşirme unsurları eğitiyordu. Bu anlamda Türkeş ile Gülen ikiz kardeş gibidir. Aynı günlerde paralel yürüyen Akıncılar Derneği içinde Tayyip Erdoğan güruhu da, Devrimci Gençlere karşı, Amerikan 6. Filosunu desteklemek için Kanlı Pazar olaylarını tertipliyorlar, devrimcileri katlediyorlardı. Türkiye büyük bir dönüşümün içindeydi. Bütün karanlık güçler özgürlük yanlılarına karşı birleşmişti. Bu saydığım olayların hepsi aynı merkezli örgütsel faaliyetlerdi. Ama önemli rol Türkeş’in rolüydü.

Devşirme Türkçülerin el kitabı ya da devşirme Türkçülüğün teori kitabı

Türkeş görevlendirildiği faaliyet gereği kendisine bir kitap yazdırıldı. Adı Dokuz Işık. İşte orada Devşirme Türkçülüğün teorisini yaptı. Açık açık yazdı: ” Türkçülük fazilet ve şuurdan gelir ” dedi. Bu tanım tüm devşirmelerin cesaretini bine katladı. Devşirmeler psikolojik ve ideolojik gıdasını bu kitap ile aldı. Türk kökenli olmayan devşirmeler böylece şuur yani bilinç ve fazilet gereği Türk oluvermişti: Türkün, Türk olması için Türk soyundan gelmesine gerek yoktu. Devrimci hareket bu devşirme teoriye karşı mücadele etti, ama nedense sol içinde D. Perinçek gibi şaibeli devşirme isimler bu teoriyi destekledi. Oysa Türklük dendiğinde, kendilerince hemen bir ırk düşüncesi ortaya atıyorlardı ama köken dendiğinde Türklük şuurdan gelir demişlerdi. Gerçekte bunların ideolojik yapılarına göre olması gereken ise ”Türklük belden gelir” olmalıydı şuurdan değil. Alparslan Türkeş kendi devşirmeliğini ve Ermeniliğinin üzerine örtü çekmek için, bunu uydurmuştu ama iyi uydurmuştu teoriyi. Yıllarca Türk gençleri bu uydurmaya inandı, bunu kendi sırtlarına tabela olarak astılar, plakaları, kimlikleri yaptılar.

Hemen belirtelim, dünyada bilim insanlarınca kanıtlanmış saf bir ırk yok, haliyle bunların şuurdan çıkaracakları bir ırk kavramı da, öncülleri ırkçı teoriler gibi tutmazdı. Aynı dönemde Anadolu ve Rumeli’de tarikatlar aynı role soyundu, kendilerini çok eski dini tarikatlara ve şeyhlere dayayan velayetnameler yaydılar, şeyhler icat edip uydurdular. Onlarda aynı şeyi söylediler: Şeyhlik bize belden değil, elden geldi. Bu benzerlik de çok ilginç. Oysa aynı dönemde Devrimciler Türkiye’nin bağımsızlığı ve demokratikleşmesi için bedel ödüyorlardı. Bu saydığım feodal artıklar devrimcilere çelme taktılar ve ülkenin gelişmesi önünde duvar ördüler. Bu günlerin sonucu olarak ülke bugün diktatörlüğe ve despotluğa evirildi.

Türkeş’in Ermeni kökenli bir bebek olarak devşirilme düşüncesine, Hrant Dink, tehcirde Ermeni çocuklarının akıbetini araştırırken ulaşıyor. Yoksa biz Türkeş’i Kayseri-Kıbrıs arasında yaşayan, sonradan Türk vatandaşlığına geçmiş Rum kökenli biri olarak biliyorduk. Onun Türkeş soy ismini alması bile onun Türk olmadığını gösterir. Çünkü soy isim kanunu sırasında Türklük ile ilgili soy isim alanların hiçbirisi Türk değildir. Bunlar merkezi olarak ve bilinçli verilmiş soy isimlerdir. Bir türkün, Türklük propagandası yapmaya ihtiyacı olamaz, çünkü o Türk zaten. Oysa Türk olmayan devşirme Türkler psikolojik olarak hep rahatsızdırlar ve Türk’e Türk propagandası yaparlar. Türk’e Türk propagandası yapan hiç bir kimse Türk ve Türk kökenli değildi, olmadı.

Devşirmelerin hayatı da psikolojik olarak çok karışıktır: Kürt Ziya Gökalp intihar eder. İntihara bağlı ölür. Türkeş, 65 yaşında iken genç bir kızla evlenir, evliliği önce yalan söyleyip yalanlarlar, Seval Türkeş’e kendi gazetelerinde ”başbuğuma hizmet için yanındayım” dedirtirler, bunu resmi ideolojik yayınları Hergün gazetesinde yazarlar ama çocukları olur, kendi içlerinde bile Türkeş’in evliliği infial olur, ahlakilik sorgulanır.

Bahçeli ise yanar döner tiplerin ve devşirmelerin şahıdır; Anadolu halkı Bahçeli gibi fersude tipler için şunu söyler. Ne sırtı belli ne karnı, ne anası belli ne babası. Gerçekte dedesi Rum ve Ermeni eşkıyalara bağlı olarak halka kan kusturur ve asılır. Bahçeli, bütün bunların psikolojisi altında kin ve öfke dolu bir hayat sürer. Bütün devşirmelerin ortak bir yanı utanmazlıklarıdır. Bahçeli’de utanmaz birisidir: Para vererek hakkında ”Türkmen Beyi’dir diye kitap yazdırır.  Bahçeli için hangi bilgiye ulaşırsanız ulaşın karşınıza hemen şu bilgi çıkar: Ailesi CHP’li idi. Bu çok büyük bir yalandır. Bahçeli’nin ailesi değil CHP, tam tersine 1950’ler sonrası CHP düşmanı bir ailedir.  Devşirmeler CHP’yi sevmez. 1923 sonrası CHP Türkçü uygulamaları devşirmelere yer vermez onları dışlar. Bu yalan Bahçeli gibi bir devşirmeyi meşrulaştırmak için uydurulmuş bir yalandır. Bir de, hayatında bir kız tanımış o da solcu imiş, denir. Bu da büyük yalan.

Tayyib Erdoğan ailesinin geçmişi de eşkıyadır ve halk düşmanı bir kültüre sahiptir, onun da aslı Rum ama o kendisini ve ahaliyi Gürcüyüm diyerek aldatır, yakın dönemde müslümanlaşmış olmalarından dolayı psikolojik olarak kendini herkesten daha çok Müslüman görür.  Bu devşirmelerin en önemli bir özelliği de kendilerini herkesten daha yüksek Türk, herkesten daha fazla Müslüman görmeleridir. Bunlar aslında Türk olmayan Türkçü, Müslüman olmayan İslamcılardır. Bu da şunu gösterir; devşirmelik bir kültür ve yaşam biçimi haline gelmiştir: Bir faşizm ve despotluk gibi bir ideolojik devşirme sistem doğurmuştur. Bütün toplum ve Türk Tarihi bu devşirme ideolojinin rengiyle boyanmak isteniyor. Başarılı da oluyorlar.

Özet olarak:

Devşirmelik bir Osmanlı ve Bizans sistemidir. Küçük Hristiyan çocuklar ufak yaşta ailelerinden zorla koparılıp alınırlar, öz kimlik ve kültürleri onlara unutturulurdu; eğitilirler ve yeteneklerine göre ya Yeniçeri olarak orduya ya da bürokrasiye alınırlardı. Tüm Osmanlı vezirleri-azamları ile ricali bu devşirme sisteminden gelme devşirmelerdir. Bundan dolayı Osmanlı Türkçe konuşan halkı aşağılardı, türkün bir değeri yoktu. Bunların en ünlüleri Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa idi. Roma’nın yıkılışı ile Doğu Roma’ya yani Bizans’a kaçmış ünlü Rum ailelerdendi.  Bugünün Türkiye’sinde de derin devlet aynen bu devşirme sistemi üzerine çalışır. Eski Rum-Ermeni birçok aile, ki onlar çok katliam ve korku gördüler, doğrudan derin devlet ile ilişkililerdir ve derin ilişkiler kirli insanlarını bu ailelerden topluyorlar.

Trabzon, Tokat, Kayseri, Erzurum gibi sayısız eski Rum ve Ermeni merkezler eskiden beri derin devletin devşirme alanlarıdır. Daha yenilerde islamı kabul etmiş bu merkezler psikolojik olarak en iyi Müslümanın kendileri olduğunu sanıyorlar. Öyle sayısız il ve ilçeler var ki insan bu devşirme kültür karşısında şaşırıp kalıyor. Sözgelimi Trabzon Of ilçesi. Burası tarihte Türk göçü almamış en koyu Hristiyan merkezlerden birisi, sonradan islamı kabul etmişler, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Türkleşmiş bir yer. Ama gel gör ki tüm imamlar sanki buradan çıkmış gibi, Of ilçesi Türkiye’ye ve Avrupa’ya imam ihraç eden bir yer olmuş. İşte devşirmelerin başarısı diye ben buna derim. Kim bu devşirmeler? Bu başarı nereden geliyor?

“Bizim neslin gençlik yıllarına Osmanlılık telkin ve etkileri hâkimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka milletlere arada yanlış bir din anlayışıyla Araplara, sarayın, ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan ırkdaşlarının etkisiyle Arnavutlara özel bir değer veriliyor, onlardan söz edilirken ‘kavmi necip’ deyimi ile sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türkler, ikinci planda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyorduk.”

Osmanlı devşirme sistemidir ve Türkler orada İdrak-ı bi İdrak’dır. İdraksiz Türk yani.

19.10.2020

Kaynak