Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Alternatif kültürel alana müdahale

0 317

Emre Tansu Keten

İnternet üzerinden yapılan televizyon ve radyo yayıncılığının RTÜK tarafından denetlenmesi, mart ayında çıkan bir torba yasa ile kabul edilmişti. Şimdilerde ise, RTÜK tarafından hazırlanan yönetmelik taslağı tartışma konusu oldu. Taslak, bir yandan internet üzerinden yayın yapan platformlardan maddi olarak yararlanmayı amaçlasa da, diğer yandan, yüzde 90’ı ele geçirilmiş konvansiyonel medya alanının yanında, henüz kontrol edilemeyen bir alan olarak interneti sansür ve oto-sansürün kıskacına almayı amaçlıyor. Sansür ve oto-sansür denilince, tabii ki, ilk olarak internet üzerinden yapılan habercilik hedef alınıyor. Ancak bunun yanı sıra, AKP’nin kültürel şekillendirme merakı sonucunda içeriksizleştirilmiş medya alanına alternatif olarak daha yaratıcı, sansürsüz ve nitelikli içerikler barındıran ve bu nedenle seküler ve muhalif diyebileceğimiz insanları kendisine çeken bir kültürel ortam da hedef alınıyor. Siyasi ve kültürel olarak yerli ve milli addedilmeyen insanlara nefes alabilecekleri en küçük bir alan bile bırakmamak, AKP’nin “kültürel iktidar” mücadelesinin en önemli amaçlarından birisi sanırım.

Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ramazan Subaşı. Subaşı’yla, yönetmelik taslağının ayrıntılarını ve olası sonuçlarını konuştuk.

RTÜK’ün yönetmelik taslağı temel olarak neyi amaçlıyor?

Burada temel olarak yapılan iş, interneti bir televizyon ve radyo hizmeti kategorisine dönüştürmek. Böylece şu anda televizyon ve radyo alanında uygulayabildikleri her türlü denetim ve sansürü aynı şekilde internet ortamına da uygulayabilecekler. Bu taslak internet ortamı için lisans ve yaptırım olarak iki alanı tanımlıyor. Lisans uygulamalarına bakarsak, iki tür lisans olduğunu görüyoruz. Bir internet üzerinden yayın yapmak isteyenler için verilen lisans, bir de internet üzerinden yayın yapan hizmet sağlayıcılar için verilen lisans (Youtube, Netflix gibi). Yayıncılar için şöyle bir lisanslama söz konusu: Radyo yayını yapmak için 10 bin TL, televizyon yayıncılığı için ise 100 bin TL lisans parası ödemeniz gerekiyor. Bu lisanslar on yıl boyunca geçerli olacak. Hizmet sağlayıcı lisansı almak için de 100 bin TL ödemeniz gerekiyor, ancak bu miktar her yıl ödenmek zorunda. Netflix üzerinden örnek verirsek, bu yasanın çıkmasının ardından Netflix her yıl 100 bin TL ödemek zorunda kalacak. Bunun yanında, abonelik ücreti alan bir platform olduğu için yıllık net satış miktarının binde 5’ini de RTÜK’e vermek durumunda olacak. Yani RTÜK, lisans ücretinin yanı sıra Netflix’in kârına da ortak olacak. Ayrıca, internetten Tele-marketing denilen bir yayıncılık yapmak istiyor, kanallarınızdan ürün satmayı amaçlıyorsanız da 500 bin TL ödemeniz gerekiyor.

İşin ekonomik getiri boyutu da var sanırım.

Yaşanan bir ekonomik kriz var. Bu tasarıdaki lisans ücretlerinin bu kadar yüksek olmasının ve satıştan binde 5 oranında bir pay istenmesinin bir nedeni de, bu ekonomik kriz koşullarında bir ek gelir yaratılmak istenmesi. Her yıl veya on yıllığına 100 bin TL, internet ortamı için oldukça yüksek bir miktar aslında. Bu zaman içerisinde, internet ortamında da bir tekel yaratacaktır. Konvansiyonel medyadakine benzer bir şekilde, burada büyük medya patronlarının hakimiyetinden bahsedeceğiz. Alternatif bir medya faaliyeti yürüten küçük ve bağımsız kişi/kurumlar için, bu faaliyetlerini devam ettirmek daha da zorlaşacak. Sansürün yanında otosansür de yaygınlaşacak.

Medyascope, Webiz gibi internet kanalları nasıl etkilenecek?

Yasanın temel hedeflerinden bir tanesinin, internet üzerinden özgür bir yayıncılık yapmaya çalışan bu gibi kurumları denetim altına almak olduğunu düşünüyoruz. Konvansiyonel medya alanında istedikleri gibi denetim kurabiliyorlar, ancak iş internete gelince, bu denetimi ve sansürü etkili bir şekilde uygulayamıyorlar. Bu yasayla, interneti de benzer bir denetime tabi tutmaya çalışacaklar. Bu yasayla birlikte Medyascope vb. yayınlar, tıpkı bir televizyon kanalı gibi değerlendirilecekler. Örneğin, bu kanallar RTÜK’e yayın kataloglarını sunmak zorunda bırakılacak. Kurul uygun görmediği içerikleri katalogdan kaldırma ya da sonrasında izlediği ve uygun bulmadığı içerikleri yasaklama gibi haklara sahip olacak. Hatta bu yaptırım süreci, lisans iptaline kadar gidebilir. Bu tip bağımsız mecralar için 100 bin TL’lik bir lisans ücretinin ne kadar zorlayıcı olduğu da unutulmamalı tabii ki.

Ne tip yayınlar televizyon olarak değerlendirilecek?

Yönetmelikte, “televizyon yayını yaptığı tespit edilen kuruluşlar, Üst Kurul’un internet sitesinde yayımlanır” diye bir madde var. Televizyon yayını yaptığı tespit edilen kanalların listesi RTÜK’ün internet sitesinde yayımlanacak ve bu kanalların sorumlularına lisans almaları için uyarı verilecek.

Youtube kanallarından düzenli yayın yapanlar hangi kategoride değerlendirilecek?

Bireysel yayıncılık yapan Youtuberlar için net bir tanımlama yok taslakta. Aslında maddeler o kadar ve muğlak, kapsamları o kadar belirsiz ki, RTÜK nereye kadar uzanmak isterse, oraya kadar uzanabilir. Tasarı üç tip yayıncılık belirliyor: televizyon, radyo ve isteğe bağlı yayın. Ünsan Ünlü ve youtuberlerın yayıncılığı isteğe bağlı yayın kategorisine giriyor aslında. Ancak, çok dikkat çeken ve rahatsızlık yaratan bir kanalı, başka bir kategoride değerlendirip, yaptırım uygulayabilirler.

AKP’nin kültürel alanı şekillendirmek derdi malum. Bu amaçla, öncelikle televizyon yayıncılığı alanındaki denetimi daha da sıkılaştırdılar, bunun hedefi dizilerdi. Sonrasında reyting sisteminde AB grubunun kriterlerini değiştirerek Diriliş Ertuğrul gibi yapımların birinci çıkmasının önünü açtılar. Bu süreçte, daha seküler diye tanımlayabileceğimiz insanlar televizyondan kaçıp, internete sığındı. Bu yönetmelik, bir anlamda, bu insanların çekildiği alana bir kültürel müdahale anlamına da gelmiyor mu?

Televizyondan kaçan insanlar, televizyonun sınırlamalarından sıkılan insanlar uzun bir süredir internete yöneldi, dediğiniz gibi. İnternette kendi yaşam biçimine daha uygun içerikler bulabilen bu insanlar için, bu tasarı, bir anlamda kültürel müdahale olarak da görülebilir. “Bizim belirlediğimiz alandan kaçtınız ama size orada da bir yaşam alanı yok” diyorlar neredeyse. Daha nitelikli bir içeriğe ulaşmak için interneti etkin olarak kullanan insanlar çoğunlukla muhalif taraftan. Netflix vb. platformların içeriklerini muhafazakâr insanların tükettiğini düşünmüyorum. Dolayısıyla, AKP’nin çizdiği kültürel sınırlardan kaçan insanların yaşam alanlarına direkt bir müdahale söz konusu.

Televizyondan kaçan insanları hedefleyen Blutv, Puhutv gibi platformların da zararına değil mi bu yönetmelik?

Aslında, büyük medya patronları için ikili bir etkisi olacak. BluTv veya PuhuTv gibi platformlar, medya alanında büyük yatırımları olan kişilere ait. Televizyonda muhafazakâr kitlenin ilgisini çekebilecek yayınlar hazırlarken, televizyondan kaçan insanlara da internet platformlarında daha özgür içerikler sunmayı amaçlıyorlardı. Bu tasarı, internette sundukları içerikleri baltalayacak kuşkusuz. Ancak diğer taraftan, lisans ücretlerini karşılayamayacak birçok içerik üretici, çaresiz kaldıkları noktada bu büyük platformların kapısını çalmak zorunda kalacak. Böylece, bu platformların içeriği terbiye edilse de, internet alanında tekelleşmelerinin de önü açılmış olacak diğer yandan.

Son dönem revaçta olan podcast yayıncılığı nasıl denetim altına alınacak?

Sadece sesli içerikleri paylaşan bu tip platformlar radyo olarak ele alınıyor. Spotify üzerinden düşünelim. Burada bir podcast kanalı açtıysanız ve bu bir radyo kanalı olarak tespit edildiyse, 10 bin TL lisans ücreti ödemeniz gerekecek. Bunun yanında Spotify’ın da, yıllık 100 bin TL lisans ücreti ödeyip, yine net satışından bin 5’i RTÜK’e vermesi gerekecek. Bunun için ille de podcast olmasına gerek yok, sadece müzik yayını yapsanız da radyo olarak değerlendiriliyorsunuz. Bu tip büyük platformlar, yasayı kendi maddi çıkarlarına aykırı görüp, lisans almayı reddederlerse, Türkiye’de engellenmiş olacaklar. Soundcloud, Speaker gibi platformlar için de geçerli bu. Nihayetinde, podcast kültürü de büyük bir yara almış olacak.

Hukuksal olarak nasıl değerlendirmek gerekiyor bu taslağı?

İktidar, “bu AB’nin istediği bir düzenlemeydi, biz onu yaptık” diyor. Ama AB’nin istediği tam olarak bu mu, çok tartışmalı. İfade özgürlüğü, haber alma hakkı ve internet özgürlüğü ile ilgili olarak düşündüğümüzde, bu düzenlemelerin hem iç hukuku hem de evrensel hukuku hiçe saydığını söyleyebiliriz.

Peki, özgür internet ve özgür gazetecilik mücadelesi açısından düşünürsek, ne yapmalı?

Bu yönetmeliğin sesimizi boğmasını nasıl engelleriz? Çeşitli teknik imkânlar var ve dahası da bulunacaktır elbet. Ancak bu yasanın çıkmasının ardından, halihazırdaki imkânların çoğunun önü kesilmiş olacak. Yurtdışından yayın yapma yolları da kesiliyor benzer şekilde. Bir maddede, yurt dışından yapılan yayınların, Türkçe olmasa bile, Türkiye’ye yönelik yayın yaptığı tespit edildiğinde lisans alması zorunlu kılınıyor. Alınmazsa, yasaklanıyor. Ancak tabii ki, internet çok dinamik bir alan. Aynı anda binlerce insan Youtube’da bir kanal açıp, yayıncılığa başlayabilir örneğin. Bu nedenle, internetin sıkı bir denetimi nasıl mümkün olacak ya da olabilecek mi onu göreceğiz.

Yaptırımlar nasıl tanımlanıyor yönetmelik taslağında?

Yaptırımlar, yayın engellemeden, para cezalarına ve son olarak lisans iptaline kadar uzanıyor. Ancak daha önce dediğim gibi, bu yaptırımlar da net olacak tanımlanmamış. Bu da RTÜK’ün elini güçlendiren bir şey aslında. MUHBİR VATANDAŞ lisans alma zorunluluğunun yanı sıra, bu etkin yaptırımlar da, internet içeriğinin törpülenmesini getirecek. Hatta Netflix’in, henüz yasa çıkmadan, içeriklerini sansürlemeye başladığını biliyoruz. Bütün internet içeriği,tıpkı televizyon kanallarında olduğu gibi, belli yasaklar çerçevesinde standartlaşacak.Küfürlü, bol kanlı, uyuşturucu ve alkoltemalı yapımlar bu sansürün ardından ne hale gelecek, belli değil. Taslağın çok tartışılan bir maddesi de, hizmet sağlayıcıların abone bilgilerini vermek zorunda olmasını içeren maddeydi. Sanırım bu maddenin içeriği son taslakta değiştirildi. Evet, o madde son taslakta değişikliğe uğradı.İlk önce abonelerle ilgili bilgilerin Üst Kurul’a verilmesi denirken, sonrasında bu abone sayısı ile sınırlandı. Abone sayısı, net satıştan alınan payın miktarını belirlemek için önemli. Ancak burada bir geri adım olduğunu düşünmüyorum. Halihazırda istedikleri her bilgiye erişebiliyorlar zaten. Ayrıca, bu süreçte BTK(Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu)ile RTÜK birlikte çalışıyor. Dolayısıyla, BTK’nin internet üzerindeki kontrolü RTÜK’ün hizmetine sunulmuş olacak.

Kaynak:Yeni Yaşam Gazeteci