Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Maraş’tan günümüze: Katliamın suç ortakları ve Türklük sözleşmesi

0 34

Ercan Jan AKTAŞ

“Kimse savaşı barışa yeğleyecek denli duygusuz değildir.” (Herodot) 

Türkiye’de her kesin tanıklığında, gözlerinin önünde, açıkta olan kimi şeylerin doğru anlaşılması bazen yılları, on yılları alıyor, bazen de ‘hiç anlaşılmadı’ denilerek tarihin tozlu raflarına kaldırılabiliyor.

Arada geçen 43 yıla rağmen Maraş katliamı da böylesi olaylardan bir tanesidir. 1978’in Mayıs ayından itibaren aşama aşama hayata geçirilen bu katliam sürecinde iktidarda olan ve hatta kendisine karşı yapılmış bir girişim olduğunu da söyleyen CHP’nin bu katliamda hiç mi payı olmadı diye soru sormamak elde değil.

Orhan Gazi Ertekin ‘Maraş Katliamı’ isimli kitabında Mayıs 1978 tarihinde Maraş Valisi ile bir öğrencinin görüşmesine; “Burada Maraş olayları planlanıyor. Aldığımız istihbarata göre öğretmenler öldürülecek. Ama biz önlemlerimizi aldık…” şeklinde söz eder. Hatta aslında katliamın daha öncesinde planlandığını ancak Kürt Alevilerin yaz aylarında köylerine döndüklerinden katliamın kışa bırakıldığını ifade eder. Peki, iktidarda olan Ecevit bir vali kadar bile istihbarat bilgilerine sahip değil miydi?

Sivas Madımak katliamının bütün süreçlerini gün gün yakından izlemiş birisi olarak bunları yazıyorum. Memlekette gene ‘sosyal demokrat’ iktidar ortağı vardı.

Ekran başında insanların diri diri yakılmasını izlemek dışında yapabileceği bir şeyi yok muydu Erdal İnönü’nün?

Elbette Sivas, Maraş, Çorum, Madımak ile de sınırlı değil bu katliamlar:

Koçgirî ile başladı, Şêx Seîd, Sason ve Dersim ile devam etti. Maraş’ın ardından Roboskî, Sur, Cîzre ile doruğa çıkarıldı. Gelinen aşama ise her gün katliam… 

Peki, bu katliamların kaynağında ne var?

Bütün bu yaşanmışlıkların kaynağında yazılı olmayan, nefret, ötekileştirme, buradan hareketle düşmanlaştırma ve düşmanlaştırılan hayatları da dahil olmak üzere, bu kesimlere ait olan her şeyin gasp ve talanına dayalı bir sözleşme var.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yazılı olmayan kuruluş esaslarıda diyebiliriz bizler bu sözleşmeye.

Bundandır ki, politik duruşu ve inancı ne olursa olsun; ırkçı ve militer ‘Türk/Sunni’ paydasında birleşmiş her Türk’ün ‘kutsal vatan savunması’ dün olduğu gibi bugün de kurbanlar almaya devam ediyor.

“Türklük sözleşmesi”ni anlayabilmek

Barış Ünlü, Dipnot yayınlarından çıkan ‘Türklük Sözleşmesi’ isimli kitabında bu sözleşmenin kökenlerinin gayrimüslim ve Türk–olmayanların oluşmakta olan Türk ulus–devletinden dışlanmalarına kadar götürür.

Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’ne karekterini vermiş olan Jöntürklerin İttihat ve Terakki’sine dayanan bir toplumsal sözleşmeden söz etmek mümkündür. Barış Ünlü’nün ‘Türklük sözleşmesi’ adını verdiği bu toplumsal sözleşme, eşit ve özgür yaşamı kurmak için değil, tam tersine; “İçeri”/”dışarı”, “biz”/”onlar” gibi kavramlarla açıklanabilecek ve tamamen ötekileştirmeye dayalı toplumsal bir sözleşmedir.

Bu sözleşmeye dayalı olarak “Müslüman Türk” ile bir “biz” inşası/kendisi içinde bir birlik, bunun dışında bütün etnik ve inançsal aidiyetlerin ise “onlar” olarak işaret edildikleri bir “düşmanlık” kurgusu üzerinde toplumsal bir yaşam şekillendirildi.

Türklük Sözleşmesi’ üç temel maddeye dayanır:

Birincisi, Türkiye’de imtiyazlı ve güvenli yaşayabilmek, toplumsal hiyerarşide üst katmanlara çıkabilmek ya da çıkabilme potansiyelini sürdürebilmek için Müslüman ve Türk olmak gerekmektedir.

İkincisi, Osmanlı ve Türkiye’de müslüman olmayanlara yapılanlar (tehcir, katliam, soykırım, gasp, ırkçılık, ayrımcılık vs) hakkında doğruyu söylemek, bu gruplar ile duygudaşlık kurmak ve bu gruplar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır.

Üçüncüsü ise, Türkleşmeye direnen Müslüman gruplara, özellikle de buna kararlı ve güçlü bir şekilde direnebilmiş Kürtlere yapılanlar hakkında doğruyu söylemek, onlarla duygudaşlık kurmak ve onlar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır.

Maraş katliamına Türklük sözleşmesi ışığında bakabilmek

12 Eylül dosyasına konarak açıklanan MİT belgelerine bakıldığında Maraş katliamı MHP Maraş il örgütünde ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ile yapılan toplantıda planlanıyor ve çokça ifade edildiği gibi bir ‘sağcı-solcu veya Alevi-Sünni meselesinden ziyade Türk-Kürt meselesi görünümü’ veriyordu. “Toplantıda Maraş’daki Alevilerin ve sol grubun son zamanlarda ülkücü ve Sünniler üzerindeki baskılarını artırdıkları gerekçesiyle, bunlara bir ders vermenin zamanı geldiği belirtilerek ilk önce sol gruba mensup Alevilerin meskun bulunduğu mahallelerde, ileri gelenlerin adresleri tespit edilmiş daha sonra tespit edilen adreslere eylem yapacak şahıslar belirlenmiştir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra, müsait bir ortamda eylemin gerçekleştirilmesi için görüş birliğine varılmıştır.”

Bu rapora göre, Akıncılar ve ülkücüler, Maraş’taki Alevilerin çoğunluğu Kürt olduğu için onların bir Kürt devleti kurmak için çaba gösterdiklerini, miting ve yürüyüşlerde bunu açıkça dile getirdiklerini halka yayarak tansiyonu yükseltirler, tıpkı Sivas Madımak Katliamı’ndaki ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar’ manşetleri gibi.

Katliam, 19 Aralık’ta Kırımlı Türklerin Ruslara karşı mücadelesini anlatan “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin sinemada gösterilmesi esnasında “solcular sinemaya bomba attılar” tezgahı ile başlar.

Maraş Katliamı’nın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger itiraflarında, bu işi ülkücülerin organize ettiğini, bombanın Ankara’dan geldiğini ve kendisinin bu bombalamayı gerçekleştirdiğini söylemesine rağmen, bu bombalama olayı Maraş Katliamı’na dair ‘bilinmeyenler’ raflarındaki yerini hala koruyor.

Organize katliamın yolu bu bombalama ile döşenmiş oldu. Bu kesimler tarafından öldürülen Töb–Der üyesi iki öğretmenin 22 Aralık’taki cenazesi sırasında; “komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” (1) propagandalarına “Aleviler silahları ile sunni mahallesini basacaklar” propagandalarını da katarak süreci yeni bir aşamaya geçirirler. “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diyenler bu kez benzer taktik ve uygulamalar ile Maraş’ta harekete geçmişlerdi.

Tanıkların aktardıkları

“Hatta bir çocuklarını da ölü diye bırakmışlar. Çocuk o vahşet esnasında bayılmış. Baltayla katledilen annesi onun üzerine düşmüş. Olayların ardından üç gün sonra o çocuk mahalleye geldiğinde üzerinde hala annesinin kanıyla kıpkırmızı olmuş gömlek vardı. O çocuk yaşadığı travmadan dolayı akli dengesini kaybetti.” (2)  ‘Makbul’ vatandaşlar ‘kutsal vatan savunmasını’ tamamladıktan 7 gün sonra devletin güvenlik kuvvetleri ancak olaylara müdahale etmeye gelirler.

Maraş’ta insanlar komşuları tarafından diri diri yakıldı.

Maraş’ta Kürt Alevilerin başları Sunni/Türk komşuları tarafından baltayla kopartıldı,

Maraş’ta Kürt Alevi çocukları Türk/Sunni erkek komuşlarının tekmeleriyle öldürüldü,

Maraş’ta Kürt Alevi hamile kadınların bebekleri düştü…

Katliam mağdurlarının ifadesi ile 500 insan yaşamını yitirir.

210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkılır.

“Sokaklar, evler cenazelerle dolup taştı. Yörükselim Maraş Katliamı’nda kendini tek koruyan Alevi mahallesiydi çünkü bu mahallenin tamamına yakını Alevilerden oluşuyordu. Diğer mahallelerde oturan Aleviler, 20 yıldır bir arada yaşadıkları insanlar tarafından öldürüldü. Devletin müdahale etmediği bu katliamın dördüncü günü müdahale etmeye başlandı.” (3)

 Bitirirken

Bu topraklarda yaşanan 6- 7 Eylül 1955, Maraş (1978), Çorum (1978), Sivas (1978/1993) gibi pratikler bu sözleşmenin nasıl bir suç ortaklığına dayandığını iyi bir şekilde göstermektedir. Suç ortaklığına dayalı sözleşme ile kurulan Cumhuriyet bir yüzyılı geride bırakmak üzeredir. Yeni bir yüzyıla toplumu “biz” ve “öteki” olarak sınıflandırıp düşmanlar üreten bir metinden/toplumsal sözleşmeden, “birlikte ve başkayız” diyen yeni bir metne/toplumsal sözleşmeye geçmek mümkün müdür?

Devletler ve güç merkezleri yapısal olarak varlıklarını siyasal egemenlik ve iktidar üzerine kurduklarından, onlardan kendiliğinden bir değişim beklemek hayaldir. İnsanlığın kendisine, doğaya, hayata yabancılaşmadan barışta ısrar etmesi ancak bu yapıları dönüştürecektir.

Kukusuz ki ‘Helalleşme’ değil söylediklerimiz: Gerçek bir yüzleşmeye dayalı toplumsal sözleşme ile ancak bir arada ve özgür bir yaşam mümkün olacaktır. Devletin buna gelmek istemediğini, gelmeyeceğini her gün yeniden yeniden deneyimliyoruz. Bu nedenle devlet ve iktidar mahfillerinden bir beklentimiz yok. Sözümüz ve çağrımız tüm ezilenlere, tüm etnik aidiyetlere, kültür ve inanç guruplarınadır:

Bu toplumsal barış sözleşmesi Türkiye’ki bütün etnik aidiyet ve inançların ortaklığında mümkündür. Bunun için sadece siyasi partiler değil, sivil toplum örgütleri, dernekler, bütün demokratik yapı ve oluşumlar, sendikalar, inisiyatifler, kolektifler ciddi bir program çerçevesinde bir araya gelmelidirler.

Kaynakça

(1) Maraş Katliamında Neler Olmuştu? – bianet

(2) Maraş Katliamı’nın tanıkları anlatıyor (dersimnews.com)

(3) Maraş Katliamı’nda Neler Yaşandı? Katliamı Kimler Yaptı? (neoldu.com)

(4) » AKP iktidarında en az 364 çocuk, ‘devlet dersi’nde öldürüldü Kronos News | Bağımsız haber sitesi… (kronos34.news)

Kaynak: Yeni Özgür Politika