Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Meral Geylani : Şırnak 2.Ağır Ceza Mahkemesine Verdigim Savunmam

397
  1. 25 / Temmuz / 2018 tarihinde Antalya adliyesinden Segbis aracılığı ile Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesine verdiğim savunmam. (biraz uzun ama 58 sayfa iddianame olunca kısa bile oldu. Yapmadıklarımızı kanıtlamak için yaptıklarımızı anlattık)

* * *

İstanbul doğumluyum. 1983 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesini bitirdim. 7 Yıl Meslek Lisesi öğretmenliği yaptım. 1991 yılında Yeni Zelanda’ya gittim ve İngilizce öğrendim. Toplum rehberliği sertifikası. Okul öncesi eğitim diploması ve Rudolf Steiner eğitim diploması aldım. Özel eğitime ihtiyacı olan (Engelli terimini kullanmıyorum) çocuk ve yetişkinlerin yaşadığı Anthroposofik komün köylerde yaşadım. İngiltere ve Kuzey İrlanda’da benzeri köyleri ziyaret ettim. 2011 yılı sonuna doğru 28 Aralık 2011’de Roboski ’de 19 çocuk 34 sivilin yaşamını yitirdiği bir katliam oldu. Ertesi günü 29 Aralık 2011 de annem beyin kanaması geçiriyor ve ben 2 Ocak 2012 de annemin beyin kanaması geçirdiği haberini aldım ve 5 Ocak 2012 de annem yaşamını yitirdi. Bunun üzerine Şubat 2012 ‘de Türkiye’ye dönmeye karar verdim.

1 Eylül 2012 de Dünya barış günü Roboski’den Ankara’ya bir Barış yürüyüşü başladı. Ben yürüyüşe Pozantı’dan önce katıldım. Birkaç arkadaş ile birlikte yürüyüş sonrası Roboski ailelerini ziyaret ettik. Bu ziyaret benim için bir dönüm noktası idi. Ailelerin acısını ve yaklaşımlarını gördükten sonra Roboski ‘de yaşamak istedim. Yol arkadaşım Yannis Vasili Yaylalı’ya düşüncemi belirttim. Aralık 2012’de ailelerinde desteği ile Roboski ’ye yerleştik.

Amacım köyde yaşarken katliamda travma yaşamış çocuklara, kadınlara manevi anlamda destek vermekti. Roboski ‘ye geldiğimizde bir grup Fotoğrafçı çocuklar atölyesi başlatmıştı. Bizde elimizden gelen desteği verdik. O süreçte ve daha sonra da çocuklar ile oyuncak yapma, resim çalışmaları ve kukla masal anlatımı yaptım. Ayrıca Roboski’ye doğası ve küçüklüğü için yerleştim. Yıllarca doğanın içinde yaşadıktan sonra ülkeye döndüğümde Roboski her anlamda bir vaha idi benim için.

2013  1 Eylül Dünya barış günü, Roboski katliamı dava dosyasının askeri mahkemeye yönlendirilmesi üzerine Cumhurbaşkanına gönderilmek üzere, davanın sivil yargıda görülmesi için “Roboski ‘de askeri yargı istemiyoruz” imza kampanyası başlattık. Birçok şehirde belediyelere bildirerek imza stantları açtık. 20.000 imzayı zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdik.

2014 yılında ağustos ayında ağustos ayı başında Şengal’de Ezidi katliamı oldu. IŞİD’den kaçan Şengalli Ezidiler Roboski sınırı üzerinden Türkiye’ye sığınmak gelmeye başladılar. Bizlerde dahil olmak üzere tüm bölge halkı Ezidiler’e destek veriyordu. Ezidiler uzun süre köyde ve bölgede kaldılar. 2014 sonbaharında Kobane süreci başladı. Barış aktivisti ve İnsan hakları savunucusu olarak dünyanın birçok yerinden gelen aktivistler gibi tarihi süreci gözlemlemek üzere Kobane sınırındaki Suruç ve köylerine gittik. Fotoğraflar çektik, birçok kişi gibi orada da IŞİD’den kaçan binlerce Kobaneli mülteciye destek vermeye çalıştık.

İHBARCI

Sayfalarca yazılan iddianame bir senaryo gibi ve şaşırarak okudum. Eğer ben kendimi tanımasam iddianameyi okuyunca korkardım. Kim bilir bugüne kadar asılsız ihbarlar ile kaç kişi aynı şekilde suçlandı ve haksız yere hapishanede kaldı. Öncelikle ihbarcı H. B ya neden beni ve Yannis Vasilis Yaylalı’yı ihbar ettiğini ve neden asılsız gerçek dışı sözcüklerle üzerimizde algı yaratmak istediğini sormak isterim. Beni iyi tanıdığını, bildiğini söyleyen H. B’yı iyi tanımıyorum. Kendisinin belirttiğinin tersine çok güvenmiyordum. Kendisi ile Yannis Vasilis Yaylalı aracılığı ile tanıştım. Benim için iddia ettikleri ile beni hiç tanımadığını göstermiş. Nüfus kayıt yerimin Eskişehir olduğu, Sık sık Suriye’ye geçtiğim ve yabancı istihbarat ile görüştüğüm gibi asılsız iddialar ile yaşamımızı alt üst etti. Dava sonuçlandığında kendisine bizlere iftira attığı için dava açacağımı da belirtmek isterim.

Roboski ’de halkı devlete karşı kışkırttığım, en ön saflarda devlet aleyhine slogan attığımı ve iddiaları iyice abartarak, hatta Abdullah Öcalan ile örgüt lehine slogan attığımı iddia etmiş.
Yannis Vasilis Yaylalı 22 Nisan 2017 de tutuklandıktan sonra ihbarcı H. B bana üzüldüğünü belirten mesajlar attı. Yannis Vasilis Yaylalı Pontuslu Barış aktivisti, Vicdani Retçidir. Uluslararası basın kartı olan gazetecidir. Vasilis tutuklandıktan sonra, Türkiye’de, Almanya, İsviçre ve Yunanistan’da aktivistler onun tutuklanmasına karşı basın açıklamaları, imza kampanyaları, yürüyüşler yaptılar. Hatta bir atlet Yunanistan’da maraton koştu. Hidayet Bulut benim haberim olan yürüyüş ve maraton ile ilgili haberleri paylaşıyordu yardım ettiğini gösteren bir çaba içinde idi.

Bir ara Rumca olan bir video gönderdi. Tanımadığım şahıs için “Türkiye bu şahsı sevmez” dedi ve videoyu paylaşmamamı istedi. Bende Rumca bilmediğimi ve anlamadığım videoları göndermemesini istedim. Bu tavrı bana garip gelmişti.
Kendisi iddianamede belirtildiği gibi 29 ve 30 Temmuz 2017 ‘de ihbar etmiş. Asılsız iddialarının tutarsızlığını gösteren bir örnek vermek istiyorum. 30 Temmuz 2017 Samsun Bafra’da Yannis Vasilis Yaylalı’nın anne ve babasını ziyarete gittiğim zaman bana mesaj atmış ve Yurtdışına çıkabileceğimi belirtmişti. Bende “beş yıldır gitmiyorum ve düşünmüyorum” diye cevap vermiştim. Yunanistan’a geçebileceğimi de ekledi. Ben Yurt dışı yasağımın olduğunu ekledim. Sohbet kısa ve yüzeyseldi arkadaş ziyaretinde idim. Onun ardından Samsun TEM i arayarak yurt dışına kaçmak istediğimi yurt dışı yasağımın olduğunu yeni öğrendiğimi ve onu aradığımı belirterek yalan beyanda bulunmuş. Tüm mesajlaşma Whatssapp ‘ta duruyor. Öncelikle kendisi benim akıl danışacağım bir şahıs değildir. Ben yurt dışı yasağımın olduğunu Temmuz 2017 de öğrenmedim 30 Aralık 2016’dan beri biliyorum. O süreçten beri de her hafta imza atıyorum. Yurtdışı yasağımın olduğu ve Yannis Vasilis Yaylalı’nın tutuklu olduğu bir süreçte yurtdışına gitme isteğim olmadı. Onun yanında ben yıllarca doğduğum topraklardan uzun süre uzak yaşadım, mülteci değildim fakat öteki olmayı hissettim. Özellikle 5 yıl Roboski ’de yaşadıktan sonra (o süreçlerde yurt dışı yasağım yoktu) yurt dışına çıkmayı düşünmedim. Eğer korkmuş olsa idim bize açılan ilk davalar ile Yeni Zelanda pasaportum ile rahatlıkla yapabilirdim. Korkacak ve kaçacak hiçbir şeyim yok. Haksız yere de olsa bu topraklarda tutuklu kalıp mücadeleye duvarların ardından devam ederim.

Bir de benim ve Yannis Vasilis Yaylalı’nın Roboski’de ve bölgede halkı devlete karşı kışkırttığımızı iddia etmiş. Sanırım Hidayet Bulut 28 Aralık 2011 de Roboski’de içlerinde 12 yaşında çocukların da olduğu 34 sivilin bombalarla paramparça edildiğini bilmiyor. Bizim aileleri ve halkı kışkırttığımızı söyleyerek Roboski ailelerinin ve bölge halkının acılarına, iradelerine hakaret ediyor. Roboski ailelerinin ve bölge halkının benim ve Yannis Vasilis Yaylalı’nın akıl vermesine ihtiyaçları yoktur. İddianamede Roboski ailelerini kışkırttığımızı söylüyor ve onun yanında avukatım Ebedin Altinkaynak’a Facebook üzerinden ihbarcının belli olup olmadığını sorarak “kısa zamanda çıkarlar. Köyden birileri ihbar etmiştir” demek cüretini de göstermiş.

İkinci iddianamemde Bölge ile bağlantımız olmadığı halde Roboski ‘de yaşadığımız belirtilmiş.ve bu sorgulanması kanunları bilen iddia makamından geliyor ve o ilginç. 28 Aralık 2011 de Roboski’de katliam olmamış olsa belki de köyün ismini duymayacaktım. Katliam sonrası binlerce kişi Dünyanın birçok yerinden Roboski’yi ziyaret etti ve belgeseller yaptı, Kitaplar yazıldı. Roboski Dünya üzerinde küçük bir nokta ve benim doğduğum topraklarda olan küçük bir köy. Orada yaşamamız için neden kan bağı gerekiyor sadece İnsani bağ yeterli değil mi? Milyonlarca Kürt 1990’larda zorunlu göçler nedeni ile köylerini bırakıp Batı’ya göç ettiler ve hiçbir bağları olmadığı halde Batı’da yaşıyorlar O zaman onlarda mı şüpheli? Ben insanlık bağlarım nedeni ile Roboski ’de idim. İnsan hakları çerçevesinde Ülkenin her yerinde yaşama hakkımız ve seyahat etme özgürlüğümüz var ve bunun sorgulanmaması gerekir. Ben iddia makamına sormak istiyorum bizim Roboski ‘de yaşamamız neden çok şaşırtıcı? Bu ülkede genelde Şırnak’ta yaşamak zorunlu görev, Doğu hizmeti olarak görülür. Biz Roboski ‘de yaşamayı gönüllü olarak seçtik. Benim içinse Roboski ’de yaşamaya karar vermek yaşamımda yaptığım en iyi kararlardan biridir. Çok güzel insanlarla tanıştık, bizler ile acılarını paylaştılar. Yaşadığımız 6 yıl sürecinde Roboski ailelerinden ve bölge halkından çok şey öğrendim. Bize gönüllerini ve evlerini açtıkları için tekrar teşekkür etmek isterim.

Diğer suçlamalarda ayrı bir devlet kurmak istememiz ve örgütün hiyerarşisinde bulunduğumuz iddiaları. Gerçekten onlarca iddia var ve neredeyse yapmadığımız şey kalmamış. Ben sınırlara ve hiyerarşiye karşı olan biriyim. Bu kadar şeyi yapabilmek için gerçekten çok yüksek bir enerji ve zihin kapasitesine sahip olmak gerekir. Ben iddiaları okurken yoruldum. Onun yanında bir insanın yaşamı nasıl yok edilebilir onun korkunçluğunu gördüm. Merak ediyorum gözden kaçırılan herhangi bir suçlama kaldı mı? Şunu net biliyoruz ki ilk çabalar bizi Roboski’den çıkarmak içindi ve daha sonra ihbarcı ile birlikte suçlamalar artırıldı. 25 Aralık 2016 da İlk gözaltına alınırken ev aramasında dahi net bir suçlama sunamadılar deliller sonra yaratıldı.
DİCİTAL METERYAL VE KİTAPLAR
Evden alınan dört hard diskten ikisi ve hafıza kartı Yannis Vasilis Yaylalı’ya aittir. Kendisinin Uluslararası basın kartı vardır. Hardiskler Yannis Vasilis Yaylalı’nın gelecekte yazmayı düşündüğü, düşündüğümüz kitaplar ve belgeseller için arşivdir. 28 Aralık 2013 tarihli Azadiye Welat gazetesi Roboski Katliamının 2. yıldönümü anısı için basılmış ve Roboski katliamında yaşamını yitiren 34 gencin ön sayfada resimleri vardır. Onların anısı için 5 yıldır sakladığım bir gazete idi. İddianame de o süreçte legal olan Azadiye Welat gazetesinden “sözde gazete” diye bahsediliyor. Onun yanında o süreçte açık olan Kurdi-der’in boş bir not defteri de alındı. Çetin Gürer’in tez kitabı olan “Demokratik özerklik bir Yurttaşlık heterotopyasıdır” tez kitabı Türkiye’de bir Üniversite’de kabul görmüştür ve yasağı yoktur. Görüldüğü gibi İhbarcının asılsız iddialarına anlamsız suçlamalar ve iddialar ekleyip iddianamem büyültülmek istenmiş. 25 Aralık 2016 da evimizden alınan telefonlar, lap top, tablet, video kamera, ses alma cihazı ve yasak olmayan kitaplarımızın geri verilmesini talep ediyorum.

FOTOĞRAFLAR

İhbarcı sosyal medya paylaşımlarımdan aldığı 46 fotoğrafı göndermiş ve isterseniz daha da gönderirim diye belirtmiş. Ben 25 Aralık 2016 gözaltımızda, 29 Aralık’ ta aynı fotoğraflardan ifade vermiştim ve tutuksuz yargılanıyordum. İhbarcının asılsız iddiaları ve yalanları ile geçen yıl haksız yere tutuklu kaldım.
İlk fotoğraflar köyde gittiğimiz taziyeler ile ilgili. Birçok halklar gibi Kürt halkı için de taziye çok önemlidir. Bir barış aktivisti olarak yaşadığımız köyde taziye oluyor ve benim katılmam kadar normal bir şey olamaz. Olmaması gereken savaşlar da yaşamını yitirmiş gençleri uğurlamaktır, ailelerin yanında olmak en doğal evrensel insanlık hakkıdır. Paylaşımlarım yaşamlarını kaybetmiş gençler ile ilgilidir ve propaganda amaçlı değildir sadece bir savaş karşıtı, barış aktivisti ve insan hakları savunucusu olarak yaptığım paylaşımlardır.
İkinci grup fotoğraflar 2015 yılı Nevruzunda Cizre’den Diyarbakır’a kadar yapılan yürüyüştür. Abdullah Öcalan 2013,2014 yıllarında Barış çağrısı ve silahların bırakılma çağrısı yaptı. 2015 yılında da bunu yineledi. Ben bir barış aktivisti olarak yürüyüşün son iki günü katıldım. Ayrıca o süreç çözüm süreci idi, karakolların önünden, şehir ve kasabalardan geçildi ve hiçbir engelleme olmadı. Bu fotoğraflar için ve aleyhimde algı yaratmak için ihbarcı ve Antalya TEM’i akıl almaz suçlamalarda bulunmuşlar. Şiddet içerikli Nevruz yürüyüşüne katıldığım belirtilmiş. Cizre’den Diyarbakır’a kadar yapılan yürüyüş Barışçıl bir yürüyüştü ve hiçbir şiddet içerikli olay olmamıştır.
12/02/2017tarihli gazete haberinde; Muğla’nın Milas ilçesinde yapılan Nevroz kutlamalarında “Çerxa Şoreşe” Şarkısını söyleyen bir şahıs örgüt propagandası ile yargılanmış ve savcılık gerekçeli kararda Nevrozun ve kutlamalarının barışçıl amaçlar ile yapıldığını kaydetmiş. Anayasanın 26. Maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkı ve İnsan hakları sözleşmesinin (AİHS) 10. Maddesi ve Yargıtay 8. Dairesinin kararına atıfta bulunarak Beraat kararı vermiştir.
1.İddianamenin 7. Sayfasında iki ayrı tarihlerde iki farklı mekânda çekilmiş iki fotoğraf var. 1. Fotoğraf 1 Eylül Dünya barış günü, Roboski davasının askeri yargıya devredilmesi nedeni ile Cumhurbaşkanına gönderilmek üzere başlattığımız “Roboski’de askeri yargı istemiyoruz” isimli imza kampanyası sırasında bir kişinin profilimden çektiği fotoğrafım ve uzakta seçemediğim bayrak. Yanımda “Roboski’de askeri yargı istemiyoruz” yazısını tutan bir kişi için de örgüt yandaşı denmiş. Bağlantılı olduğu belirtilen ve bir yıl sonra çekilen ikinci fotoğraf, eski bir uluslararası anadil günü için yapılan bir Afiş ’inin yanında çekildiğim fotoğraf. Yorumda benim PKK ve KCK ’nin doğrultusunda imza kampanyası düzenlediğim ve Irk, dil, din ayrımı yaparak Kürt, Türk çatışması çıkartmaya çalıştığım iddia edilmiş. Ben hiçbir örgütün isteği doğrultusunda imza kampanyası başlatmadım. Yaptığım her şey Barış ve adalet için ve savaş karşıtı olduğum için özgür iradem ile yapılmıştır. Öncelikle bu iddia edilenlerin hepsi asılsızdır. Benim ırk, dil, din ayrımı yaptığımı iddia ve ediliyor onun yanında Kürtçe olan Azadiye Welat gazetesi için “sözde gazete” ifadesini kullanılıyor, her fotoğrafın altına giydiğim yöresel şalvarla ilgili bana ve yanımda buluna şahıslar ile ilgili yanlış algı yaratan terimler kullanmış. Benim karşı olduğum, dil, din, ırk ayrımı yaptığımı iddia edilirken diğer yanda, 11 Ekim 2017 de evimde gelip arama yapan TEM kadın memur, uzun yıllar Roboski ‘de yaşadığımı öğrenince “oradaki insanlarla konuşacak ne buluyordunuz?” diye soru sormuştu.

2014’te Suruç’un bir köyünde tüm dünyadan kadınların geldiği 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı şiddeti engelleme günü binlerce kadın gibi yürüyüşe katıldım. İddianame de 6-7 Ekim 2014 olayları ile bağlantı kurarak yürüyüşün benzer şekilde şiddet içerikli olduğu belirtilmiş. Bana neden yürüyüşe katıldığım soruldu. Kadın olduğum için katıldım ve Kadına karşı Şiddeti engelleme günü yürüyüşü barışçıl bir yürüyüştü ve yasaklanmamıştı. Biz kadınlar her türlü şiddete karşı yürüdük.
YÖRESEL KIYAFET, SARI, KIRMIZI, YEŞİL SAÇ ÖRGÜ İP ATKI

Daha önce de belirttiğim gibi 29 Aralık 2016 da ifade verdiğimde gösterilen fotoğraflar tekrar tekrar Antalya TEM tarafından gösterildi. Her fotoğraf için üzerimde olumsuz algı yaratma amacıyla, gerçek dışı yorumlar yapılmış. Roboski ’de yaşarken ve çevre illere gittiğim zaman, hâkimin ve savcının karşısında da giydiğim hiçbir zaman askerin, polisin bir kere bile neden giyiyorsun demediği yöresel şalvar nedeni ile örgüt üyesi olduğum iddia ediliyor. Yöresel Şalvarı pratik olduğu için, tozu göstermediği için bölgedeki herkes gibi giyiyordum ve bölgede yöresel şalvar korucular tarafından da giyilmektedir. Şırnak bölgesinde normal bir kıyafettir. Eğer şimdi Uludere ve köylerine giderseniz birçok kişinin bu tarz şalvarları giydiğini de göreceksiniz.
Antalya TEM’inin hazırladığı 1. İddianamede Fotoğraflardaki sarı kırmızı yeşil örgü ip atkı da PKK/KCK Bayraklarını temsil ettiği belirtilmiş. Dünya haritasına baktığınız zaman onlarca sarı kırmız yeşil renklerde ülke bayrakları göreceksiniz. Eğer bir Diyarbakır Nevrozuna gidilirse, polis kontrolü altında olan alanda milyonlarca sarı, kırmızı, yeşil renkli atkılar, bayraklar görülecektir. Yorumlardan anladığım kadarı ile Kürt illerinde normal olan Antalya bölgesinde şaşırtıcı olabiliyor.

İddianamelerdeki asılsız suçlamalar ile bağlantılı olarak birkaç şey daha eklemek istiyorum.
İhbarcının iddia ettiği asılsız suçlamalardan biri halkı devlet aleyhine kışkırttığımızdır. 2015 yılında “halkı kanunsuzluğa tahrik etmek” iddiası ile şahsıma açılan davadan 2016 yılında BERAAT ettim. (Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı 16/12/2015 tarih ve 2015/ 199 esas sayılı iddianame- Dosya No: 2015/257- Duruşma tarihi: 03/03/2016)
İhbarcının gönderdiği 46 fotoğraf hakkında 29 Aralık 2016 da ifade verdim ve 30 Aralık 2016 da çıktığımız mahkemede “örgüt propagandası” yaptığım iddiası ile tutuksuz yargılanmama karar verildi. O süreçten beri yurt dışı yasağım ve haftada bir imzam var ve hiç aksatmadım.
(Soruşturma no: 2016/931 olan “örgüt propagandası” dosyam nedeni ile yine bir ihbar ile açılan 2017/907 soruşturma sayılı 2017/240 karar nolu dosyadan TAKİPSİZLİK KARARI verildiğini eklemek isterim.
2018/22239 Soruşturma no ve 2018/12500 karar nolu “Silahlı terör Örgütüne üye olma” iddiası ile hakkımda açılan soruşturma kapsamında “KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI” kararı verilmiştir.
SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARIM için de 8 Eylül 2017 de Manisa 2. Ağır ceza mahkemesinin verdiği kararı emsal olarak eklemek istiyorum. Facebook sayfasında Abdullah Öcalan için “Serok Apo” diye bahseden,” Her biji Kurdistan” paylaşımı için tutuklanan şahıs için mahkeme BERAAT kararı verdi ve gerekçeli kararda “Anayasanın 26. Maddesi ve Avrupa insan hakları ve temel özgürlüklerinin korunmasına dair sözleşmenin 10. Maddesi ile ifade özgürlüğünün (terörle mücadele adı altında uluslararası hukuktan kaynaklanan hükümlülüklerin ihmal edilemeyeceğini ifade etti.
20 yıl kadar Yeni Zelanda’da yaşadım. Ne orada ne de ondan önce Türkiye’de herhangi bir cezam yoktu. Barış aktivisti olarak Roboski ’de yaşamaya başladık, aileleri, çocukları destekledik ve Roboski’yi görünür yapmaya çalıştık. Şengalli Ezidi Kürtler Şengal katliamı sonrası köye geldiklerinde olanları Dünyaya duyurmak için her gün paylaşım yaptım. Kobane sürecinde İnsan Hakları savunucusu olarak birçok hak ihlallerine şahit oldum. Savaş karşıtı olarak tepkimi koydum ve hakkımda davalar açılmaya başladı. İhbarcı var olana kadar tutuksuz yargılanıyordum. İhbarcı Hidayet Bulut’un asılsız iddiaları ve hakkımdaki ihbarları ve Antalya’ya TEM’in üzerimde yarattığı algı ile 4,5 ay haksız yere hapis yattım.
Ben bir Barış aktivisti, İnsan Hakları Savunucusu (İHD’li) ve Vicdani Retçiyim. Savaş karşıtıyım ve bölgede savaşın ne kadar yıkıcı ve yok edici olduğuna yakından şahit oldum. Savaşın yaralarını gösteren paylaşımlar yaparsam savaşa karşı tepki uyanabilir diyerek paylaşımlar yaptım. Erk sistem savaşı körükler ve destekler. Biz kadınlar savaşı değil oturup konuşmayı yeğleriz. Bende paylaşımlarım ile savaşa karşı olduğumu gösterdim.
Diğer bir konu da benim ilk iddianamemin son paragrafında FETÖ örgüt üyeliğinden yargılanan bir şahsın isminin ve onun iddianamesinden de satırlar olması birçok iddianamenin kopyala yapıştır yapıldığı söylemlerinin doğruluğunu gösteriyor.

SONUÇ

İddianamelerde benim üzerimden olumsuz algı yaratmak yerine neden taciz ve tecavüz nedeni ile hamile kalan yüzlerce çocuğun tecavüzcülerini ihbar edip soruşturma açılmıyor? Neden 7 yıldır faili bulunmayan Roboski katliamının faillerinin ardından gidilmiyor? Neden 2017 yılında erkekler tarafından katledilen 409 kadının katilleri bulunmaya çalışılmıyor diye sormak isterim.

Benim KJA’nın illegal örgüt bayrağını taşıdığım iddia ediliyor. Fotoğrafımın olduğu süreçte KJA legal bir kurumdu. Halkların Demokratik Kongresinin (HDK) Kadın birimi idi. Bayrağını da polis kontrolü altında izinle yapılan 1 Mayıs etkinliğinde taşımıştım. Ayrıca her sarı kırmızı yeşil renge PKK, KCK ve PYD’yi temsil eden renkler derken Dünyada onlarca ülke bayrağının sarı kırmızı yeşil renklerden oluştuğunun farkına varamamış olunması algıda seçicilik yapıldığı içindir.

Dünya tüm kültürler, diller ile zenginleşir. Herkes kendi olabildiğinde adalet ve özgürlük gelir. Antalya TEM’in hazırladığı iddianamenin nerede ise %50 sini “PKK, KCK” sözcükleri kaplıyor. Benim için üye olmadan bu fotoğraflarda ve örgütün merkezi eylemlerinin içinde yer alamayacağım ve bu kadar yakın temasta bulunamayacağım hayatın olağan akışına aykırılık oluşturacağı iddia edilmiş. Görüldüğü gibi etrafımdaki binlerce insan örgüt üyesi ve yandaşı ilan edilmiş. Bölgede yaşamış olan herkes bilir, yaşadıklarımız gerçekten çok yoğundu. Savaşlar, katliamlar birçok insan için aklın alamayacağı şekilde acı dolu idi. Ne şans ki tüm yaşanılan savaş ve katliamlar o bölgede oldu. Son 6 yıldır gördüklerimiz ve yaşadıklarımız, acılar, katliamlar karşısında duyarsız kalmak benim için hayatın olağan akışına aykırılık olurdu. Sadece, insan olmak duyarlılık göstermeyi gerektirir ve ben de onu yaptım, o nedenle Roboski ’de yaşadım.

Ben umutluyum bir gün mutlaka, hepimiz özgür bir dünyada, çocukların büyüyebildiği, savaşın olmadığı, sınırların yok olduğu, ekoloji ile birbirimiz ile barışık olduğumuz, birbirimizi anlamaya çalıştığımız bir dünyada buluşacağız. Onun için önce, yıkıcı aşağılayan, söz hakkı vermeyen tavırların ve sistemlerin yok olması gerekir. Daha önce de belirttiğim gibi hiçbir suçlamayı ve iddiaları kabul etmiyorum. Paylaştığım her şey ifade özgürlüğü çerçevesinde ve insanlara verdiğim destek te olan katliamlara, acılara karşı insani bir çaba olarak görülmelidir. Savaş karşıtı, Vicdani retçi ve yaşam hakkı savunucusu olarak beraatımı talep ederken bir kez daha insanlığın ve ekolojinin bir bütün olarak yaşadığı özgür günler dileyerek sözlerimi bitiriyorum.

Antalya Adliyesi Segbis aracılığı ile 25 Temmuz 2018 tarihinde Şırnak 2.Ağır Ceza Mahkemesine verdiğim savunma

Meral Geylani

 

*Fotoğraf :Şırnak Azadi meydanı 2013 “Roboski’de askeri yargı istemiyoruz imza kampanyası) için 1 hafta stant açmıştık