Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Öndül: PKK’yle de görüşülsün

İnsan hakları savunucusu Hüsnü Öndül, “Silahların susması için muhataplarıyla görüşülmesi gerekiyor. Herkesle görüşülür. Taliban’la görüşen PKK’yle de görüşür. 2013’te nasıl görüştüyse” dedi.

0 32
Adolf Hitler rejimindeki Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal etmesi ardından ortaya çıkan İkinci Dünya Savaşı’nda 70 ila 85 milyon arasında insan yaşamını yitirdi. 60’tan fazla ülkenin taraf olduğu bu savaşın halklara getirdiği yıkım ve barışın öneminin unutulmaması için Polonya’ya karşı başlatılan savaşın ilk günü olan 1 Eylül, 1981’den bu yana halkların barış talebini yükselttiği bir gün halini aldı. 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla ajansımıza konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) kurucularından ve İnsan Hakları Ortak Platformu’nda (İHOP) çalışmalarını sürdüren Hüsnü Öndül, Türkiye’nin 2013 yılındaki gibi barış sürecine girmesi gerektiğini söyledi.
Çatışmalı ortama dikkati çeken Öndül, “Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamalarına göre son 5 yılda yaklaşık 16 bin kişiyi öldürdüklerini söylüyorlar. Karşı tarafın verdiği zayiat, ordu, polis, korucuların ya da silahlı çatışmaya bir şekilde karışmış insanların kaybının ne olduğunu bilmiyoruz. Bu sadece insanların can kayıplarıyla açıklanabilecek bir durum değil. Yanan ormanlar var, ormanlarda öldürülen hayvanlar, ağaçlar, sular, dereler var” dedi.
SOSYAL DÜZEN
Silahsız, çatışmasız bir durumun mümkün olduğunu belirten Öndül, “Bunun koşulları var. Dünyada çatışmaların çözümüne dair pratikler var. İnsan haklarının da bir iç sorun olmaktan çıkıp uluslararasılaşması sadece 2’nci Dünya Savaşı sonrası 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle kabul edilmedi, 1919’da kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü  (İLO) anayasasının birinci cümlesi de savaşların sona ermesinin veya savaşların temel sebebinin sosyal adaletsizlik olduğu vurgulanır. Buradan hareketle İnsan Hakları Evrensel Bildirisi savaşların sebebinin eşitsizlikler olduğu yazılıdır. Dolayısıyla insan hakları ve temel özgürlükleri hakim kılmalıyız ki barış ortamı sağlansın. Bu nedenle sadece çatışmasızlık ortamı değil, dünya barışı için İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 28’inci maddesinde belirtildiği gibi her ülke için haklara ve özgürlere dayalı bir sosyal düzen gereklidir” diye konuştu.
SİLAHLARIN SUSMASI YETERLİ DEĞİL
Aralık 2016’da BM tarafından barış hakkı bildirisinin kabul edildiğini anımsatan Öndül, “Bildiriye göre herkesin barış hakkından yararlanma hakkı vardır. Biz de insan hakları savunucuları olarak öteden beri barışı bir insan hakkı olarak kavrıyorduk, nihayet 2016 yılında BM Genel Kurulu barış hakkını, bildirgeyle her insanın hakkı olarak gördü. Türkiye açısından da sadece silahların susması barış anlamına gelmiyor. Silahlar sustuğunda aynı zamanda halklar arası İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 28’inci maddesinde yazılı haklara ve özgürlüklere dayalı sosyal düzene geçilmeli ki tekrar silahlı çatışmalar olmasın ve barış sağlanmış olsun. Dolayısıyla Türkiye açısından çatışma çözümü ve barış gündemdeki en yakıcı ve acil konudur. Cumhurbaşkanlığı sistemi ve parlamentonun durumu da tartışılır. Fakat bu çatışmaların durması, müzakere süreçlerinin açılması, en başta siyasiler olmak üzere herkes tarafından ‘ne yapılmalı’ sorusunun sorulması ve devlet iktidarını oluşturanların acil olarak barış meselesini masaya yatırması ve adımlarını atması lazım. Bu acil bir talep ve gerekliliktir” diye belirtti.
KENDİNİ YÖNETME HAKKI
Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı çatışmalı ortamın yaşadığını vurgulayan Öndül, “Çatışmalı süreçten dolayı 50 milyondan fazla insan yaşamını yitirdi. Türkiye ekonomisini, dış politikasını Kürt sorununa vakfetmiş durumda. Söz gelimi Kürtler Kanada’nın bir bölgesindeki minnacık bir adada ‘biz kendi kendimizi yöneteceğiz’ dese Türkiye buna da karşı çıkar. Dolayısıyla halkların kendi geleceklerini belirleme hakkını tek boyutla düşünmek doğru değil. Avrupa Yerel Yönetimler ve Özerklik Şartı (AYOŞ) Türkiye tarafından şerhler de konularak altına imza atılmıştır. Demek ki demokratik özerkliği istemek ayrı bir devlet kurmak anlamına gelmiyor. Her ulusun kendi kendini yönetme hakkını tanımak bir insan hakkıdır. Türkiye’nin de 2003’ten beri tarafı olduğu Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin uluslararası sözleşmelerin birinci maddesi halkların kendi geleceklerini belirleme hakkıyla ilgili. Bu hak ve özgürlüklerin tanınmasıyla Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasıyla bu çatışmalı ortamdan kurtuluruz” ifadelerini kullandı.
‘NEFESSİZ KALIYORUZ’
Hak ve özgürlüklere dayalı bir sosyal düzene olan ihtiyacı yineleyen Öndül, şöyle devam etti: “Bunun demokratik tarzda tartışılıyor olabilmesi için ifade özgürlüğünün tanınması gerekiyor. Silahların nasıl susturulacağını konuşmak üzere bir araya gelmek lazım. Dünyanın yaklaşık 40 ülkesinde çatışma çözümleri yaşanmıştır. Çatışma çözümleri silahların susması anlamına gelir. Tamamen susturulması ve yeni bir düzenin kurulması için müzakere yapılması gerekiyor. Meseleye böyle baktığımızda barışı anlamlandırabiliriz. Derhal ölümlerin durması lazım, bunun için de kimsenin silah kullanmaması lazım. 2013’te çözüm sürecinde insanlar hayatlarını kaybetmediler. Türkiye’nin bu sürece girmesi gerekiyor. 2013’te olduğu gibi silahların susması gerekiyor. Bu yolun kendisi barış anlamına gelmez ama barışa giden yol anlamına gelir bu yolda yürümek gerekir. En can yakıcı sorun budur. Ekonomik ve diğer benzeri sorunlar aşılabilir ama böyle bir iradenin gösterilmesi toplumda büyük bir rahatlık sağlayacaktır. Hepimiz nefes alacağız. Sadece Kürtler nefessiz kalmıyor. Hepimiz nefessiz kalıyoruz.”
‘TARAF MUHATAP ALINMALI’
Kürt sorununun çözümünde doğru politikanın müzakereyle olduğunu dile getiren Öndül, şunları söyledi: “Silahların susması için muhataplarıyla görüşülmesi gerekiyor. Hepimiz ölüyoruz, sadece biz değil, dağlar, taşlar, nehirler yanıyor. Herkesle görüşülür. Taliban’la görüşen PKK’yle de görüşür. 2013’te nasıl görüştüyse. Dolayısıyla biz olması gerekeni söylüyoruz. Tüm Türkiye toplumunun sakinliğe, çatışmasızlığa, düşünmeye ve düşündüklerimiz özgürce ifade etmeye ihtiyacımız var. Bu çok acil bir konu. Sadece silahlı çatışmanın muhatabı olan muhataplarla da değil, Kürtlerle alakalı kurulan kaç parti varsa, sosyalist,  komünist Türkiye partilerini de ilgilendiriyor. Ama şu bir gerçek, silahlı çatışmalı süreçlerin tarafları var biri PKK diğeri Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi silahlı güçleri. Barış politikalarının oluşturulması ve uygulanması gerekiyor.”
HAKİKATİ BİLMEK
Fransız yazar ve filozof Voltaire’nin “İnsan hakları için ne yapabiliriz” sorusuna verdiği “İnsanların bilmesini sağlayın” yanıtını hatırlatan Öndül, şunları ifade etti: “İnsanların bilmesini sağlamak çok temel konu. Bu eğitimi, haber vermeyi ve yorumu da içerir. Biz hakikatin ne olduğu bilgisine sahip olursak onu yorumlayabilir, yanlışlarımızı görüp düzeltebiliriz. Çözüm sürecine Türkiye’nin yeniden girmesi gerekiyor bizlerin de bunun için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Umutsuz değilim. Halkların sağduyusuna güvenmek lazım. Kürtler ve Türkler şöyle ya da böyle bin yıllardır yan yana yaşamışlar. En büyük Kürt kenti İstanbul. 2 milyondan fazla Kürt var. Birlikte yaşamın koşullarını evrensel belgelerde yazdığı gibi haklara ve özgürlüklere dayalı olarak hayata geçirebiliriz. Barış da bu anlama geliyor.”
DOLMABAHÇE MUTABAKATI
Barış süreçleri için ortamların kendiliğinden oluşmadığına da değinen Öndül, şunları dile getirdi: “Bir mutabakat sağlanması gerekiyor. Fikirler farklı olabilir ama konuşmamız, masaya yatırmamız lazım. Silahlar susacak biz konuşacağız, siz konuşacaksınız, insanlar çözüme dair fikirlerini söyleyecekler. Siyasiler öncelikle dinleyecek. 2013’te olduğu gibi halk konuşacak ve samimi bir biçimde sorun ve çözüm önerileri masaya yatırılacak. ‘Özerklik’ dedi diye insanların evleri basılamayacak, hapse atılamayacak. Ve en yüksek politik siyasi irade olarak ki bugün en yüksek iradeyi temsil eden partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da elbette ki konuşulacak demeli. Bugün nasıl ki Taliban’la konuşuluyorsa. En yüksek politik irade iradesini ortaya koyması gerekiyor. Biz ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ndan vazgeçtiler’ diyoruz. Mutabakatın hayata geçmesi için en yüksek politik irade ‘Bu mutabakat doğrultusunda hareket edilecektir’ diyecekti.”
MA / Zemo Ağgöz