Barış İçin Aktivite
Barış I Eirini I Peace I Aşiti

Sosyolog Mert Kaya’nın kendisiyle yüzleşme çabası önce Türkiye’de sonra Yunanistan’da kitaplaştı

"Yazmaya, aktarmaya devam edeceğim. Zira yazıldıkça insanlar yalnız olmadığını görüyor ve kırılıyorlar. Kimseye zararı olmayan bu hikayeler, hikayenin sahibini rahatlatıyor anlattıkça. Yüzleşme süreci kolay değil ama bir süreç. Ve her süreç bir sona varıyor. Belleğin o güçlü etkisi, karşısında çaresiz kalış, hatıranın geri çağrılmasında ve ortaya çıkmasındaki o güç, dağları devirebiliyor. Başkalarının acısına da ağlayabilmek için bir şans yaratıyor. Birbirimizin acısını anlamak için bir fırsat bu diye düşünüyorum. "

0 320

Yannis Vasilis Yaylalı I Thessaloniki

 
Yüzyıl önce yaşadıkları soykırım sonrası Pontos Helenleri (Müslümanlastırılmış Rumlar) uzun bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Sessizliklerini neredeyse yüz yıl sonra bozdular.Bu uzun sessizliğin temel nedenlerinden bir tanesi yaşadıkları soykırımının faili içerisinde yaşadıkları Türkiye Cumhûriyeti olmasından dolayıydı.Ermeni ve Süryani soykırımları Cumhuriyet dönemi öncesinde Osmanlı devleti döneminde gerçekleşmişti ve en nihayetinde sorumlular Osmanlı devleti ve yöneticileriydi,o yüzden bu konuda Cumhuriyet yöneticileri sıkıştıklarında sorumluluğu Osmanlı devletinin üzerine atıp sorumluluktan kurtulabiliyorlardı. Oysa Pontos’da Helen halkının yaşadığı soykırım ve tehcirin sorumluları içerisinde yaşadıkları Cumhuriyetin kurucusu ve yoneticileriydi. Bu durumdan dolayı Pontoslu Helen halkına hiç bir şekilde taviz veremezlerdi, taviz vermek demek içerisinde yaşadığımız Cumhuriyetin kurucularının, yöneticilerinin yargılanması anlamına gelirdi çünkü Türkiye Cumhuriyeti Pontoslu Helenlerin canı ve malı üzerinden yükselmişti.

 

Bu durum 90’lı yılların sonlarına kadar böyle devam etti fakat yine baskı,otoriterleşmenin ve halklara karşı baskının yoğun olduğu dönemler geri gelsede yüzyıl önce mübadele anlaşması gereği Pontos’u terk etmek zorunda kalan Helenler ile yine geride kalan Müslümanlaştırılmış Helenler yüzyıl aradan sonra tekrar bir araya gelmeye ve birlikte çok değerli yüzleşme çalışmalarına imza attılar.
Yorgos Andreadis I Yazar ve Aktivist
Yorgos Andreadis I Yazar ve Aktivist

 

Elbette bir isim var ki tüm bu ilişkilerin kurulmasında kilit öneme sahipti.Bütün yaşananlara rağmen Türk-Yunan kardeşliğine ve yüzleşmeye ömrünü vakfeden,Yunanistan’da doğmasına, Almanya’da okumasına rağmen aklı ve fikri ata toprakları olan Karadeniz’de, Pontos’ta olan, 60lı yıllardan beri Türkiye’de istenmeyen adam ilan edilinceye kadar tam 52 sefer Türkiye’ye gelen,1991-1992 yılında, “Tamama, Pontus’un Yitik Kızı” adlı kitabı Abdi İpekçi ödülüne layık görülen, Kitabı Yeşim Ustaoğlu tarafından “Bulutları Beklerken” adıyla sinema filmine çevrilen Yorgo Andreadis’i de asla unutmamak gerekir. Andreadis soykırım yılları ,tehcir ve mübadele zamanı ve sonrası yaşananları yazdığı 22 kitapla hepimize anlattı. Pontos soykırımı, tehcir ve mübadele konusunda düşmanlaştırmaya gitmeden yüzleşme çabası Müslümanlaştırılmış Pontoslu Helenler olarak hepimize ilham kaynağı olmuş, yaşadığımız zifiri karanlığı aydınlatan fener olmuştur. Yarattığı sinerji boşa değildi, onun kaldığı yerden Müslümanlaştırılmış olan biz Pontoslu Helenler olarak onun ömrüne mal olan bayrağı devraldık. İlk olarak Ömer Asan 1996 senesinde Pontos Kültürü adlı kitabı yayınlandı ve yayınlandığı dönemde oldukça ses getirdi. Yine Pontos Helenizmi konusunda araştırmacı yazar Sait Çetinoğlu’da bir çok anlamlı makaleye imza atarken yine kendisinin de destek verdiği kitaplar yayınlandı.Tamer Çilingir Pontos Gerçeği adlı kitabını yayınladı.Vahit Tursun Pontos Helenlerinin dili plan Pontiaka/Romeika üzerine uzun süre çalıştıktan sonra Pontiaka/Romeika-Türkçe sözlük yayınladı.Tarihçi Zeynep Türkyılmaz’da Pontos Helenizmi konusunda çeşitli çalışmalara imza attı. Elbette Belge yayınları, Pencere yayınları ve Hayamola yayınlarını da unutmamak gerekir.Helenlere ait bir çok eseri Türkçe’ye kazandıran çeviren Attilla Tuygan’ı da unutmamak gerekir. Müslümanlaştırılmış Rumların yüzleşmelerinde bu yayınevlerinin ve emekçilerinin çok büyük katkıları vardır. Sonra Müslümanlaştırılmış Rumlar için bir milat sayılabilecek Pontos Soykırım Ankara konferansı (2016)gerçekleştirildi.Yine çesitli dil çalıştayları, paneller gerçekleşti.Tüm bu süreçler müzisyen ve sanatçıları da etkiledi ve başta Adem Ekiz, Apolas Lermi, Merve Tanrıkulu olmak üzere Pontiaka/ Romeika şarkılar, türküler söylenmeye başlandı. Çeşitli Sosyal medya platformlarından Pontiaka/Romeika dersler verilmeye başlandı.
Mert Kaya 1. Dünya Savaşı ve Sonrası Trabzon Vilayeti ve Pontos Sorunu" konulu konferansında I Ankara (2016)
Mert Kaya ‘1. Dünya Savaşı ve Sonrası Trabzon Vilayeti ve Pontos Sorunu ‘ konulu konferansta I Ankara (2016)
Bu çaba ve çalışmalar iki kesimi harekete geçirdi.İlk kesim tüm bu çalışmalardan sonra cesaretini toplamış olan Müslümanlaştrıılmış Rumlardı. Bu yüzden bir çok insan soru sormaya ve harekete geçmeye başladı, bu arayışlar bazen sonuç vermiyor,bazen ise yuzyıl önce yaşanan soykırım ve tehcirin ayırdığı aileler uzun arayışlar sonrasında bir araya geliyordu, bu deneyimler paylaşıldıkça daha fazla insan ailelerini bulmak için harekete geçiyordu.Elbette tüm bu gelişmeler olunca ikinci kesim yani Pontoslu Helenlerin yokluğu üzerinden yaşamlarını kuranlar da harekete geçti. Bir çok aktivistte soruşturma, kovuşturmalar başlatıldı, mahkemeler hatta cezaevlerine dahi girenler oldu. Fakat bu arayışların , sorulan soruları ve  aranan cevapları engelleyemedi.’Yazmaya, aktarmaya devam edeceğim. Zira yazıldıkça insanlar yalnız olmadığını görüyor ve kırılıyorlar. Kimseye zararı olmayan bu hikayeler, hikayenin sahibini rahatlatıyor anlattıkça. Yüzleşme süreci kolay değil ama bir süreç. Ve her süreç bir sona varıyor. Belleğin o güçlü etkisi, karşısında çaresiz kalış, hatıranın geri çağrılmasında ve ortaya çıkmasındaki o güç, dağları devirebiliyor. Başkalarının acısına da ağlayabilmek için bir şans yaratıyor. Birbirimizin acısını anlamak için bir fırsat bu diye düşünüyorum.’ diyen kendisi de Müslümanlaştırılmış Rum olan sosyolog Mert Kaya’da olduğu gibi, Pontuslu Helen olan ailesinin akıbetinin peşinde koşarken bir yüzleşme çalışmasına imza atan sosyolog Mert Kaya ile master tezi de olan önce Türkçe’ye ve sonra Yunanca’ya çevrilen kitabını konuştuk

 

Sevgili Mert Kaya sorulara başlamadan seni çok kısaca tanıyabilir miyiz , Mert Kaya kimdir, bugün nerede yaşıyor ve ne iş ile uğraşıyor 
Mert Kaya I Sosyolog I Yazar
Mert Kaya I Sosyolog I Yazar
Merhaba.Ben Mert Kaya. İzmir doğumluyum. ODTÜ Sosyoloji bölümünden mezun oldum. Ardından Hacettepe Üniversitesi Kültürel Çalışmalar ve Medya bölümünde master derecemi “1919-1925 yılları arasında Anadolu Rumlarının Müslümanlaş(tırıl)ması: Bir Bellek Hikayesi” başlıklı tezimle tamamladım. Aynı üniversitenin İletişim Bilimleri bölümünde doktora tez yazım sürecindeyim.Müslümanlaş(tırıl)mış Rumların bellekleri üzerinden kimlik süreçlerinin izini sürmeyi hedefliyorum. Bu süreçte yaklaşık 5 yıl, mültecilerle ilgili çalışmalar yapan bir STK’da çeşitli görevler üstlendim. Şu an kültürel miras alanında çalışma yapan bir kurumda uzman olarak çalışıyorum. İzmir’de yaşamımı sürdürüyorum.

 

Mert öncelikle sormam gerekirse neden doktora/master tezin kitaplaştı , kitabını okumayanlar için sormak istiyorum tez konun neydi ve seni bu konuyu seçmene sevk eden şey neydi kısaca açıklayabilir misin 

Uzun bir hikaye elbette bu. Tezimin konusu, tarihsel çerçevede daha önce ele alınmış bir konu değil. Mübadele ile herkesin gönderildiği bilgisi verildiği için üzerinde pek durulmamış. Dolayısıyla dikkat çektiğini düşünüyorum. Türkçesi 2019 yılında çıktı. Yunancası ise hem çeviri, hem grafik hem de covid dolayısıyla ertelenmiş olarak 2021 yılında çıktı. Konu mübadele sürecinde bir şekilde Yunanistan’a gidemeyen, Anadolu’da kalan ve zamanla Müslümanlaş(tırıl)an Rumların hikayeleri ve bellek sürecini  Miroslav Hroch’un Milli Uyanış kavramı çerçevesinde ele almaya çalışıyor. Kendi aile hikayemden yola çıkarak bu çalışmaya başladım. Yıllar önce bir akrabamın Yunanistan’a gitmesiyle bu ateş düştü. Sorularıma cevap bulamadım önceleri. Sorduğum sorular geçiştirildi. Yunanistan’da akrabalarım vardı ama neden orada olduklarının, kim olduklarının açıklaması yoktu. Milliyetçi bir tarih anlayışında eğitimler almıştım, durumu sorgulamaya başladım. Ailem Bitlisliydi, Yunanistan’a giden süreç nasıl gerçekleşmiş olabilirdi? Lise ve Üniversite yıllarında ilgim arttı. Üniversite zamanlarımda etnik azınlıkların hakları üzerine çalışmalar yapmaya, araştırmalar yapmaya başladım. Sorularım artıyordu. En sonunda sorularıma cevap bulabildim. Yıllar önce Yunanistan’a giden akrabam beni çağırdı ve her şeyi anlatacağını söyledi.
Mert Kaya'nin dedesi Ishak ve kardeşi Ioannis
Mert Kaya’nin dedesi Ishak ve kardeşi Ioannis

 

Mübadele döneminde büyük babamız İshak, ailesiyle birlikte Samsun ili Vezirköprü ilçesine bağlı Aydoğdu köyünde yaşarlarmış. Rumlarmış. Mübadele kararında Bafra limanının kalabalık olması nedeniyle doğu bölgesine sürgün edilmişler. Babaları daha önce vefat etmiş. Bitlis’e sürgün edilmişler bir büyük grup olarak. Boşaltılan bir Ermeni köyüne geçici olarak yerleştirilmişler. Dedem İshak evin büyük erkeği olarak (12 yaşında) bir Kürt ailenin yanına yerleştirilmiş, orada çalışıp ailesine erzak getirebilmek için. Belirli bir süre orada kaldıktan sonra jandarmalar gelip Halep’e doğru sürgün edileceklerini söylemiş. Annesi Anastasia oğlunun kaldığı evi jandarmalara söylemiş ve almaya gitmişler. Dedem askerleri görünce korkup kaçmış ve bulunamamış. Askerler dedemi bulamayınca kandırıldıklarını düşünüp sürgün yerine zorla dönüp grubu yola koymuşlar ve dedem o Kürt ailenin yanında kalmış. Kürt aile dedemi sahiplenmiş ve o ailenin bir bireyi gibi yetiştirmiş.
Mert kaya'nın kitap kapağı
Mert kaya’nın kitap kapağı fotografı

 

1960lı yıllarda dedem İshak’ın küçük kardeşi Ioannis, annesinin vasiyetini yerine getirmek ve abisini bulmak üzere Bitlis’e gelmiş. Ufak bir soruşturma sonunda, birbirlerine olan benzerliklerinden dolayı sorduğu kişiler dedem İshak’ın kardeşi olabileceğini düşünüp kardeşleri buluşturmuşlar. 40 yıl aradan sonra bambaşka hayatlara sahip olan kardeşler buluşmuş. Bir süre Bitlis’te kalmış büyük amcam Ioannis. Sonra bir komşunun “yabancı biri geldi” şikayetiyle jandarmalar tarafından İstanbul’a ve oradan Yunanistan’a gönderilmiş. Ama kardeşler arasındaki iletişim başlamış. Mektuplar gödnerilmiş fakat bu durumdan kimseye söz edilmemiş. Büyük dedem İshak çocuklarını ve eşini uyarmış ve bu hikaye gizli kalmış. Gerek ekonomik sebepler, gerek toplumsal baskı ailesini alıp İzmir’e gelmiş dedem. 80’li yıllarda rahatsızlanmaya başlayınca kardeşi Ioannis onu tekrar ziyarete gelmiş. Çocuklar artık büyüdüğü için durumun farkındalarmış. Amcalarını gezdirmişler, kiliseye götürmüşler ve bağ kurmuşlar. Büyük dedem İshak vefat edince yeğenleri ve amcaları arasında iletişim devam etmiş. Yıllar sonra büyük amcamız Ioannis rahatsızlanınca yeğenlerinden olan büyük teyzem Yunanistan’a gitmeye karar vermiş. İşte benim çocukken duyduğum, Yunanistan ziyareti buymuş. Atina olimpiyatları sırasında telefon numaralarının değişmesiyle iletişim kopmuş. Konuyla ilgilenmem dolayısıyla büyük teyzem beni çağırıp yardım istedi ve tüm bildiklerini anlattı. Tüm serüven aslında böyle başladı. Bu münferit bir olay mıdır? Müslümanlaştırma süreci nasıl işlemiştir? Başla aileler olabilir mi? Sorularını sorup etnografik bir çalışma çıkabileceği düşüncesine kapıldım ve konuya bu şekilde başlamış oldum.

 

Bende kitabını okuyamayanlardanim ama bir konferans da dahil olmak üzere bir çok kez sizinle karşılaştığım için en azından kitaplaşan  tez hikayesinin otobiyografik bir yüzleşmeyi de içerdiğini biliyorum. Ayrıca bu kitabın Pontos Helenlerinin geride kalan evlâtları olan  müslümanlastırılmış Rumlar olarak da yapılmış ilk ya da ikinci çalışma olarak da biliyorum doğru değil mi? Bu konudaki çalışmaların bu zamana kadar yapilmamasini neye bağlıyorsun ? Pontos Helenlerin yaşadığı soykırımdan yüz yıl sonra bu konuda çabaların artığını görüyoruz, bu durumu ne diyorsun 

Mübadele döneminde kalan ve Müslümanlaşan Rumlarla ilgili ilk çalışma. Daha önce Islahat fermanı sürecinde din değiştiren Pontus Rumları üzerinde çalışmalar yapılmıştı Zeynep Türkyılmaz tarafından. Mübadele, karşılıklı anlaşmayla yapılan bir değişim süreci. Anlaşmalar yapılmış, insanlar gönderilmiş ve konu kapanmış gibi görünüyor. Sistematik, yazılarla belirlenmiş bir müslümanlaştırma hareketini 1915 yılında yapıldığı şekliyle göremiyoruz fakat evlenme, evlat edinme, bırakılma gibi sebeplerle kalan kişilerin olduğunu ve bu kişilerin gerek asimilasyon gerek kültürleşmeyle zaman içinde müslümanlaştığını görüyoruz. Halihazırda anlaşma sürecinin olduğu bir konuyu açmamak, özellikle sürecin cumhuriyet kurulumunun ilk yılları olması sebebiyle üstünün örtüldüğünü ve çalışılmadığını söyleyebiliriz. Çabalar artıyor, konuşanlar çoğalıyor. Bu konuda bir hocama, travma sonucu bastırılan bellek nasıl oluyor da yıllar sonra konuşmaya aşlıyor diye sorduğum şöyle bir cevap vermişti, “Cevap fizikle alakalı. Sertleşen şey çabuk kırılır”.  O kadar çok sertleşti ki bu durum, kırılması kaçınılmaz oldu. İnsanlar dile gelmeye, bu ağır yükü atmaya başladı. Bellek karşısında durabilecek bir rejim yoktur dünyada. Hatırlamak insanı güçlendirir. İnsanların hafızasını geri çağırdığını ve bunun verdiği güçle hareket ettiğini düşünüyorum artık. Anadolu coğrafyasında yaşayan diğer etnik azınlık gruplarında da bu durumları görebiliyoruz.

 

Türkiye’de bugün durumlar aslında bildiğimiz kadarıyla güllük gülistanlik değil, günden güne otoriterleşme artarken  ve  benzer yüzlesme çalabalari geçmişte  bir çok kez cezalandırılmış, yine bu yüzden  linç kampanyaları da yürütülmüşken böylesi koşullarda hem tez çalışmaşı hem de kitap çalışman için bir yüzleşme konusunu seçmen seni hiç endiselendirmedi mi ? 

Elbette endişelendirdi. Yakın çevrem ve hatta bazı hocalarım bu konuyu çalışmamam, hakkında yazmamam gerektiğini çok kez dile getirdiler. Çözümün yüzleşme olduğu koca örneklerle ortada. Yüzleşmek zorundayız. Birilerinin yazması gerekiyordu. Her zaman söylediğim bir şey var. Ressam olsam bunun resmini yapardım, edebiyatçı olsam hikayesini yazardım, yönetmen olsam filmini çekerdim yine anlatırdım. İnsanın akademik bir açlışma yapabilmesi için bir derdinin olması gerekiyor. Benim derdim buydu. Üstelik bu sadece benim değil, çok kişinin derdiydi. Yunanistan’a ilk gittiğimde akrabalarım karşıladı beni. Köye gittiğmizde bir sürü insan beni görmeye geldi. Böyle bir karşılama beklemiyordum. Çok kişi kendi akrabalarını sormaya başladı. Türkiye’de kalan amcalarından, kuzenlerinden, yeğpenlerinden bahsedenler oldu. Yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyorlardı bile. Her aileden en az bir kişi kalmıştır orada dediler. Herkes bir akrabasından bahsetti. Bazıları akrabalarıyla iletişimde olduklarını bile söyledi. Bu hikaye bize özel değildi. Bir yaraydı. Samsundan giderken bahçesindeki limon ağacını götürüp yeni evinin bahçesine eken, yapraklarını silen yaşlılarla tanıştım Yunansitan’da. Tüm bunlardan sonra bunu yazmamak, yüzleşmemek, insanların yüzleşmesine aracı olmamak ihanet olurdu. Çekilen tüm acılara bir saygı duruşu niteliği taşıyor bu çalışma o yüzden.

Master tezin de olan kitabının Türkiye macerası nasıldı, bildiğim kadarıyla senin ilk kitabın, kitabın Türkiye’de istediğin ilgiyi gördü mü ? Ayrıca Peki bu konuda bir ilk  olan kitapla ilgili okurların tepkisi nasildi buna biraz değinir misin?

 

Libra Kitap sahibi Rıfat Bali ulaştı bana önce. Istos yayınevi ekonomik durumlarından dolayı kitabı basamayacaklarını söyleyince Libra Kitap ile anlaştım. Kitabın basılması, başka insanlara ulaşabilmesi tek hedefimdi. Kitap çıkar çıkmas başta AGOS gazetesi olmak üzere bazı dergilerden olumlu mesajlar aldım ve röportajlar gerçekleştirdik. Çok geçmeden mail adresime ve telefonuma emsajlar gelmeye başladı. Neredeyse hepsi tebrik ve teşekkür ediyordu. Benzer hikayelere sahip olduğunu söyleyen ailelerden mesajlar almaya başladım. Yunanistan’dan ulaşıp akrabalarını bulmak isteyenler de vardı aralarında. Bugün bile hala ulaşanlar oluyor. Kitaptan herhangi bir maddi kazancım bulunmuyor. Ne akdar sattığına dair matematiksel bir bilgim de yok fakat insanların ilgisini çektiğini aldığım mesajlardan, yapılan yorumlardan görüyorum. Böyle bir çalışmanın ilk kez ele alınması da durumu ciddileştiriyor. Yüzleşmek ve anlatılmayan bir tarihe kısmen bile olsa ışık tutma çabasının olduğu değer görüyor gibi düşünüyorum. Tartışılmayanın tartışılması iyidir. Yüzleşmek rahatlatır.

Mert kitabın Türkiye’den  sonra başka dillerde ve  başka ülkelerde de yayınlanmaya başlandı, bu konudaki duygularını öğrenmeden önce bildiğim kadarıyla senin ailenin bir kısmı Yunanistan’da yaşıyor, durum buyken Türkçenin dışında ve Turkiye’nin dışında kitabının ilk olarak Yunanistan da yayınlanması sende  nasil duygulara neden oldu.?  
Mert Kaya'nın Yunanca'ya çevrilen kitabının kapak fotografı
Mert Kaya’nın Yunanca’ya çevrilen kitabının kapak fotografı
Öncelikle Georgios Georgiadis’e ve Kyriakidis Edition’a teşekkür etmem gerekiyor. Georgios en başından beri destekçim oldu ve kitabın Yunanca basılması için mücadele etti. Ben gerekli ingilizce çeviriyi kendileri iletince yayınevi oldukça etkilendi ve basmak istediğini dile getirdi. Türkiye’de bu tarz bir çalışmanın olması, birilerinin u konuda konuşması, üstelik bilimsel bir arka planının olması dikkat çekici geldi. 19.04.2021 tarihinde ilk duyurusu yapıldı ve sosyal medya üzerinden paylaşımı yapıldı. Tüm gün durmadı mesajlar. Bu çalışma bir eşik bu boyutuyla. Büyük bir hendeği atlama çabası. Konuşulmayanın konuşulmasının başladığının işareti. Bu noktada elbette önce Yunancaya çevrilecekti. Bu durumdan dolayı çok mutluyum. Kitabı öncelikle büyük dedem İshak’a ve sonra mübadele döneminde ayrı düşenlere, kimliklerini kaybedenlere adıyorum

 

Son olarak okuyucuların Yunanistan’da ‘1919-1925 döneminde Küçük Asya Rumlarının İslamlaşması’ adıyla yayımlanan kitabına nasıl ulaşacak bu konuda bizi bilgilendirebilir misin? ve benzer yüzleşme çalışmaları ve kitaplar için çalışmalar devam edecek mi ?

Kitap bu hafta içinde Kyriakidis Editions’ın internet sitesinde online olarak satışa sunulacak. Daha sonra raflarda yerini alacak. Doktora çalışmamı sürdürüyorum. Yakın zamanda tezimi yazma aşamasına geçeceğim ve bu sefer niyetim hikayeleri arttırıp, müslümanlaştırılan rumların yüzleşmeleri, yüzleşme sonrası kimliklerinin değişimi, belleğin kimlik üzerindeki etkisi ve etnik yeniden canlanma üzerinden bir çalışma yapmayı planlıyorum.

 

Öncelikle zor bir dönemde böylesi bir yüzleşme çabası için çok teşekkürlerimizi sunuyorum ve bitirirken eklemek istediğin bir şeyler varsa kısaca alalım bu söyleşimizi  bitirelim istiyorum. 

Yazmaya, aktarmaya devam edeceğim. Zira yazıldıkça insanlar yalnız olmadığını görüyor ve kırılıyorlar. Kimseye zararı olmayan bu hikayeler, hikayenin sahibini rahatlatıyor anlattıkça. Yüzleşme süreci kolay değil ama bir süreç. Ve her süreç bir sona varıyor. Belleğin o güçlü etkisi, karşısında çaresiz kalış, hatıranın geri çağrılmasında ve ortaya çıkmasındaki o güç, dağları devirebiliyor. Başkalarının acısına da ağlayabilmek için bir şans yaratıyor. Birbirimizin acısını anlamak için bir fırsat bu diye düşünüyorum.

Kaynak : Helen Haber